Elimden tabancamı bıraktım öğretmenim!
Öğretmenim!
Bugün ahidleşme günüdür.
Ve sana söz: Elimden tabancamı bıraktım!
Tabancamı yere bıraktım ve sana gösterilmesi gereken saygıyı yerden kaldırıyorum.
Seni, yeniden hak ettiğin yere, kalbin en saf yerine, toplumun fikir membaına koyuyorum.
Bundan sonra herkes (hiç olmazsa) öğretmen olmasın.
Bundan sonra üniversite sınavlarında en yüksek puan Eğitim Fakültelerinin olsun.
Üniversiteler sınavsız öğrenci alacaklarsa bile, sınavsız öğrenci almayacak tek fakülte Eğitim Fakültesi olsun.
Bu Milletin en kıymetli evlatları öğretmen olsun.
Sahip çıkamadığımız öğretmenlerimizin sahip çıkamadığı evlatlar, sınavlarda en yüksek puanı almış ama insanlıktan sınıfta kalmış kişiler elinde müzmahâl olmasın.
Öğretmenimi para yüzünden paralamaya hiç kimse cesaret edemesin.
Milletvekiline ödenen maaşın tamamını istemiyorum ama bari yarısı öğretmenimin hakkı olsun.
Hakkı olmayan, öğretmen olamasın.
Kalbi olmayan, öğretmen olamasın.
Kaygısı olmayan, öğretmen olamasın.
Kavgası olmayan, öğretmen olamasın.
Durumumuz ortada. Gayretimize rağmen gayelerimize erişmemiz, sen bu haldeyken pek mümkün görünmüyor.
Bu sebeple, gayesi olan ve gayretini gayesine hizmetkar kılan insanlar öğretmen olsun.
Ve sen de söz ver:
Beni bana bırakma.
Beni doktorların eline bırakma.
Beni, ‘hiç olmazsa öğretmen ol’muşların elinde bir hiç olmaktan kurtar.
Seni, pazarda limon satarken görmek istemiyorum.
Seni emlakçı olarak görmek istemiyorum.
Seni özel ders satan bir tüccar olarak görmek istemiyorum.
Seni yap-satçı, müteahhit, mühendis olarak görmek istemiyorum.
Olacaksan insan mühendisi ol; senden bunu bekliyorum.
Bize kavramları kavramayı öğret; kavramlarla havlamayı değil...
"Adını penceremin buğusuna yazdım', sildirtme.
O güzel ismini incitme.
Başarısızlığın adını anma.
Başarısızlık olursa da bunun sorumluluğunu bizlere bırakma.
Allah’tan gayrısına minnet hesabı açtırmamayı, bizi minnet yükünün altında bırakmayacak güzel insanlarla da arayı açmamayı öğret.
Bilirsin ki yalnız taş duvar olmaz.
Kul olmayı, kanaat etmeyi öğret.
Kanaatkarlığın, eline geçen ile yetinmek değil, eline geçen ile geçinmek olduğunu kulağımıza ve kalbine kazı.
Toprağın cömertliğini, vatan toprağını kanları ile sulayan yiğitlerin mertliğini öğret.
Alp Er Tunga’yı, Alparslan’ı Tuna’yı, Oğuz Boylarını Kılıçarslan’ı, dedem Osman Gazi’yi hocam Edebali’yi, Peygamberimin övdüğü Sultan Mehmet Han’ı, üç kıtada at koşturan devletim Osmanlı’yı öğret ki tarihimi bileyim.
Yalan yazan tarihin sahte kahramanlarının iğfal ettiği zihinleri, sen uğraşmazsan kim temize çıkaracak?
Bu toprağın altında kalem ehli güzel insanlar var. Hatırlarını gözetebilmeyi, kelamlarını nesillere aktarabilmeyi öğret.
Gönüllerin dergahında Yunus gibi işlenmeyi, dostlukların hatırına kavgalardan hoşlanmayı öğret (UI).
Merhamet medeniyetinin mimarı olan Türk Milletinin kıymetini öğret.
Bu Devletin servetini öğret.
Ve öğret ki: Millet Devletiyle var olur; Devlet yoksa bu topraklar bu Millete dar olur.
Bana, annemin sevinci, babamın övüncü, Milletimin en keskin kılıcı olma yolunu öğret.
Öğret ki ben de seni başıma taç edeyim.
Zamanın kıymetini, gayretin mürüvvetini öğret.
Öğret ki emekler taşa, vakitler boşa gitmesin.
Bu yazıya, sana yazılmış en güzel şarkılardan birinin sahibi olan Osman Öztunç’un şiiri ile başladım.
Ve işte tekrar ediyorum: Elimden tabancamı bıraktım öğretmenim! Kırılmayacak kalemleri tutabilmeyi öğret.
Slogan insanı değil aksiyon insanı olabilmeyi öğret.
Senden ümidimi kesmedim.
Kelam ve aksiyon bekliyorum.
Söz mü?
Başlayalım mı?
Bismillah...