Mustafa Koca
Mustafa Koca Eğitimde Sistem Değişiklikleri ve Bu Değişiklikler Hakkındaki Eleştiriler

Eğitimde Sistem Değişiklikleri ve Bu Değişiklikler Hakkındaki Eleştiriler

Türkiye’de eğitim sisteminin bilinen bir özelliği de sıklıkla sistem değişikliğine gidilmesidir. Dünyada meydana gelen bilimsel ve teknolojik ilerlemeleri yakalamak ülkeler ve devletler için bir zorunluluktur. Bir ülkenin bilimsel ve teknolojik ilerlemeleri yakalayabilmesi için yapması gerekenlerin başında eğitim-öğretim faaliyetlerinin düzenlenmesi gelir. Eğitim-öğretim faaliyetlerinin düzenlenmesi ise eğitim sisteminin değiştirilmesiyle mümkündür. Bu sistem değişikleri de müfredat geliştirmeyle mümkün olur. Türkiye’nin müfredat geliştirme serüveni 1924 yılında başlamış olup şartlar ve ihtiyaçlar nedeniyle müfredat, bu tarihten itibaren pek çok kez ya güncellenmiştir ya da değiştirilmiştir. Devletler, vatandaşlarını yetiştirirken kullandıkları belirli standartlara sahip programları sürekli olarak sorgulamak zorundadır. Bu durum program geliştirmenin doğasında var olan devingenlikten kaynaklanır. Eğitim-öğretim sistemi de müfredat geliştirme gibi durağan olmayan bir süreç olduğu için müfredat geliştirme faaliyetleri gibi aynı kalması beklenemez. Dünyanın değişmesi ve gelişmesiyle birlikte bir ülkenin ihtiyacı olan yetişmiş insan vasıfları da bu gelişme ve değişmeye paralel olarak değişir. Ülkenin ihtiyacı olan insan niteliklerini karşılamak amacıyla eğitim sistemi ve bu sistemin pusulası niteliğindeki öğretim programlarının değiştirilmesini zorunlu kılar.

Sistem ve müfredat değişikleri sancılı süreçlerdir ve çoğu kere tepkiyle karşılanır. Tarihimizde sistem değişikleri 1924’ten önce Tanzimat Dönemi’nde de gerçekleşmiştir. Tanzimat Dönemi gazetelerinde eğitim-öğretimle ilgili yazılan çizilenlerin arasında en çok karşılaşılan hususlardan biri eğitim sisteminde sık aralıklarla yapılan değişiklikler ve bunlara yönelik eleştirilerdir. Sistem değişiklikleri “Giden sürüyü tersine çevirirseniz topal koyun sürünün lideri olur.” kabilinden çoğu kere var olan düzeni ters yüz etmek olarak algılanagelmiştir. Tabii ki yapılan bu sistem ve müfredat değişiklikleri, devam eden sitemi tersine çevirme niteliğinde olmamıştır. Bu eleştirilerin birçoğu toptancı bakış açısına sahip, bilimsel dayanaklardan yoksun, yeniliklere karşı gösterilen ani refleksle gelişen tepkisel eleştirilerdir. Fakat eğitim tarihi boyunca sistemde görülen değişikliler elbette eleştirilmiştir ve bundan sonra da eleştirilecektir.

Eğitim sistemiyle ilgi değişiklere yönelik eleştiriler içeren pek çok kitap da yazılmıştır. Bunlardan biri olan ve Güncel Yayınları’ndan çıkan “80. Yılında Cumhuriyet” adlı kitapta “Osmanlı cahil bıraktı, Cumhuriyet ise eğitemedi.” şeklinde bir eleştiri bulunmaktadır. Kitapta Osmanlı’da okuryazar oranı %33 olarak verilmiş ve bize karşı kışkırtılan coğrafyalardaki insanların okuryazar olmamalarının isyan çıkarmalarında önemli bir rolü olduğu belirtilmiştir. Bu bence de doğrudur. Evet, bugün eğitim, öğretim meselesinden daha önemlidir. Çünkü toplumun %100’ü okuryazar hâle getirilmiştir. Fakat eğitim davasında da %100 başarılı olacağımızdan da hiç kuşkum yoktur.

Dün, özlemi çekilen muasır medeniyet seviyesi üzerine çıkacak fikri hür, vicdanı hür yeni neslin her geçen gün daha çok yetiştirildiği bir gerçektir. Bu neslin durumu için Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “19. yy. Türk Edebiyatı Tarihi” adlı kitabındaki deyişiyle mevcut olanı korumaya dayanan ve bir kısır döngüye düşmüş, birbirinin tekrarı hâlinde, kuşaktan kuşağa mekanik bir biçimde aktarılan hayat kavrayışını tersine çevirdiği söylenebilir. Yeni ufuklara yelken açan bu nesil, kısa yoldan zengin olmak, rahat bir meslek sahibi olmak gibi babadan oğula devredilen kısırvdöngü şeklindeki basmakalıp hayat anlayışını göğsünde kırıp parçalamış, iki kanatlı ve dört boyutlu bir gelecek tasavvuruna sahip olmuştur. İnovasyon sahibi, özgün tasarımlar yapan, girişimci, ilerlemeci, atılımcı, proje üreten yapı ve anlayış sahibi gençler olarak ortaya çıkmıştır. Böyle gençlerin yetiştirildiği bir ortamda çağdaş dünyadaki trendleri sadece sosyal alanda ve toplum mühendisliğinde göstermeye aç ve susamış hâldeki gençler de ortaya çıkabilmektedir. Elindeki cep telefonuyla bir sosyal medya kalemşoruna dönüşerek lafla topluma yön vermek arzusuyla yanıp tutuşan bu güruh akla Ziya Paşa’nın “Onlar ki laf ile verirler dünyaya nizamat / Bin türlü teseyyüp bulunur kendi hânelerinde” dizelerini getirmektedir. Her devirde böyle aykırı sesler çıkaran, orkestranın ahengini bozan, akordu bozuk enstrümanlar var olmuştur ve sonunda akortları yapılarak topluma yaralı hâle getirilmişlerdir. Eğitim şarttır ve bu işe de yarar.

Eğitimde sistem değişikliğiyle ilgili akla gelen bir başka meşhur eleştiri ise arkasında yazılı bir eser bırakmamış olsa da her biri birer eser niteliğinde insanlar bıraktığı söylenen, bir bilinmeyen ünlü olan, "Türkiye durmaksızın Doğu’ya giden bir gemidir, bazıları bu geminin güvertesinde Batı’ya doğru koşarak batıya gittiklerini sanırlar." gibi bazı özdeyişleri sürekli tekrarlanan bir filozof olan Sakallı Celal’in “Bu kadar cehalet ancak tahsille olur.” sözüyle ortaya koyduğu eleştiridir. Fakat bu sözün de bazı özel durumları ifade etmekte kullanıldığını söyleyelim. Sakallı Celal’le ilgili olan bahsi eleştiri konusuna genellenebilecek, ona ait başka bir sözle bağlayalım: “Meşrutiyeti ilan ettik olmadı, Cumhuriyet'i ilan ettik olmadı. Yahu biraz da ciddiyet ilan etsek!”

Eğitim sistemiyle ilgili başka meşhur bir eleştiri örneği ise Hasan Ali Yücel‘e aittir. 1938 yılında Millî Eğitim Bakanı olan Hasan Ali Yücel, 1939 yılında 1. MEB Şurası’ndaki konuşmasında “Ortaokuldaki öğretmenlerimiz ilkokuldan gelen öğrencilerden, liselerdeki öğretmenler ortaokuldan mezun olup kendi eğitimlerine giren öğrencilerden, üniversitedeki hocalar lise mezunlarından, hayat ise üniversite mezunlarından şikâyetçidir.” demiştir ve öğretim programında değişiklik yapmıştır. Ondan 10 yıl sonra öğretim programı yine değiştirilmiştir. Elbette müfredat dinamiktir ve zamanın ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde değiştirilecektir.

Geçmişe baktığımızda eğitim-öğretim dünyamıza yönelik sanat çevrelerinden gelen eleştiriler olduğu görülecektir. Bunlardan biri de kült bir film hâline gelen Rıfat Ilgaz’ın, aynı adla sinema ve tiyatroya uyarlanan “Hababam Sınıfı” adlı hikâyesidir. Yazar bu hikâyeyi 1957 yılında yazmıştır. Yazar, bu hikâyenin adını Osmanlı Dönemi’nde İstanbul sokaklarında idam cezalarının infazı sırasında görülen karmaşa ve curcunanın eğitim sisteminde görüldüğünü ortaya koymak için seçtiğini ifade etmiştir. Hâlbuki bugün yapılan eleştirilerde Hababam Sınıfı’nın yazıldığı yılların eğitimde altın yıllar olduğu ifade edilmektedir. Kel ölür sırma saçlı olur, kör ölür badem gözlü olur demeyelim, sistem değişiminin dinamik olduğunu söyleyelim. Çünkü MÖ 4.000’lerde Sümerlerde tapınak duvarlarına gençlerin yozlaştığı, eğitimin bozulduğu eleştirisini dile getiren ifadelerin yer aldığı yazıtların var olduğunu hatırlayalım.

Eğitimde sistem değişikleri, bundan sonra da -her ne kadar hoş karşılanmasa da- dünyadaki gelişmelere paralel bir biçimde, müfredat geliştirmeye bağlı olarak yeri geldikçe yapılacaktır. Öte yandan siteme yönelik haklı, haksız eleştiriler de yapılmaya devam edilecektir. Elin ağzı kese değil ki büzesin.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mustafa Koca Arşivi