İpek Özkayaalp
İpek Özkayaalp Dünya Sevgisi Âhiretimizi Unutturdu

Dünya Sevgisi Âhiretimizi Unutturdu

Saygıdeğer Kardeşlerim,

Hepimizi çok derinden etkileyen asrın felaketi bize unuttuğumuz birçok değeri de tekrardan hatırlattı! En başta da bu dünyanın imtihan yeri olduğunu. Bizi yoktan var edip, Varlığından haberdar eden Rabb’imize kul olma ahdimizi yerine getirmek için geldiğimizi hatırlattı! Asrın Felaketi; bize buranın geçici, fâni ve hayat dediğimiz serüvenin aslında bir anlık olduğunu yine ve yeniden öğretti.

Dünya sözcüğü, Arapça “edna” kökünden türemiştir! Edna ise “Pek aşağı, en alçak” demektir. Bu da her şeyi en net biçimiyle anlatmaya yetiyor galiba! En aşağı olana duyulan sevgi; yapacağımız her hatamızın, düşeceğimiz her gafletimizin, işleyeceğimiz her günahımızın kaynağı oldu, oluyor, olacak maalesef!

Ne tuhaftır ki her şey göz yumup açıncaya kadar değişebiliyor. Zaman, bir bakmışız ki birden gelmiş; geçmiş ve bizden sevdiklerimizi alıp götürmüş. Zamanı gelince bizim de ait olduğumuz gerçek ve ebedi yerimiz, asıl yurdumuz olan âhireti hatırlatıyor. Tabii ki anlayana!..

Zaten cennetten geldik dünyaya, en aşağıya! Geldiğimiz yeri unutup sürgün yeri olan şu dünyaya ne çok anlam yükledik öyle değil mi? Oysa bir müddet yaşayıp nihayetinde göçüp gidecektik. Belki 75 sene belki 90 sene bir ömür sürecektik! Hoş iman ile teslim edemedikten sonra uzunluğunun ya da kısalığının ne önemi var ki?..

Sözün özü: Ne olursa olsun, su gibi akıp geçiyor ömür dediğin. Hâliyle ömür denen serüven bir andan ibaret! Ya o anı değerlendirip ebedi hayatımızı kurtaracağız ya da!..

Burası yurtsuzların yurdudur, malsızların malıdır, evsizlerin evidir, akılsızların gaye edinip dünya malı toplamaya çalışıp gözlerini hırs bürümüş şekilde var güçleriyle çalıştıkları yerdir!

“Mal sahibi, mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi? Mal da yalan, mülk de yalan. Var biraz da sen oyalan.” (Yunus Emre)

Hâlbuki Peygamberimiz (sav) bu dünyaya meyletmememizi buyurmuştur! Bir gün Efendimiz (sav) ashabıyla sohbet ederlerken emir buyurur. Herkesin gölgesini yakalamasını isterler. Tabii ashab şaşırır ancak buyruğu hemen yerine getirmeye çalışırlar. Fakat ne mümkün!? Derken Peygamber Efendimiz(sav) yeniden nida ederek, “Herkes kollarını açsın ve bana koşsun!” diye buyururlar. Ashab, yine söyleneni yapar ve Efendimiz’e(sav) doğru koşarlar. Efendimiz(sav) “ Dünya işte gölge misalidir, onu yakalamaya çalışırsanız sizden kaçar ama bana gelirseniz o da sizin peşinizden gelir!” buyurur.

Bu dünya, hâlihazırda elde bulunan bir imkândır; bizlere sunulmuş bir fırsattır. İyi insan da kötü insan da Allah’ın lütfetmiş olduğu nimetlerden istifade ediyor. Mü’min de kâfir de hepsi bu dünyadan yararlanıyor ama âhiret öyle kolay kazanılan, el altında olan, gözle görülen, elle tutulan somut bir yer değil, şimdilik değil!..

Malın da mülkün de her şeyin ve herkesin özetle bu dünyanın da âhirettin de tek sahibi Allâh’tır(cc). Bura geçici bir durak, dünyaya tamah etmeyelim, bizler âhiretin ehli olalım, dünya bizim için ahiret hayatını kazanmaya odaklanacağımız yer olarak kalmalı vesselam!

Biz Müslümanların artık tercihimizi yapmamız gerekiyor, bu tercih sıradan bir tercih değil, tamamen aklın tercihi, ilmin tercihi, muhakeme derinlikli bir tercih olmalı. Tercihlerimizi çok net yapmalıyız bu da ancak iman gücümüzün kuvvetli olmasıyla olur, bu tercihin ana temeli maneviyata bağlı. Ya dünyayı tercih edip mahvolacağız ya da dünya hayatımızda sınavı kazanıp ebediyen abad olacağız!

Bu tercihi yaparken kriterimiz şu olmalı: İmam-ı Âzâm Ebu Hanife Hazretleri’ne dönemin zengin tüccarları soruyorlar: ”Sen çok büyük bir âlimsin ve aynı zamanda da çok zenginsin, bu ikisi nasıl bir arada olur?” İmam-ı Âzam Hazretleri de çok kolay: ”Siz parayı kalbinize, biz de kasaya koyarak bunu başarıyoruz.” diyor. Yani özetle dünya ebedi hayatımızı kazanacağımız yer ancak ömrümüzü geçireceğimiz ve rızkımızın da peşinden gideceğimiz bir yer aynı zamanda. Yeter ki kalbimize ve kasamıza-kesemize koyacaklarımızı karıştırmayalım!

Maneviyatımızı güçlendirmek için ahrar (hür insanlar) olmalıyız!

Onun için Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî diyor ki:

“Bağını kopar da hür ol evlat, kopart şu bağı! Nedir bu? Altının, gümüşün esiri oluyorsun? Altın, gümüş, mevki, makam, dünya sımsıkı bağlamış seni. Kopart şu bağlarını da hürriyetine kavuş; elinden, ayağından burnundan çıkar şu zincirleri de hür ol!”

Gerçek hürriyeti elde edenin maneviyatı yüksek olur, maneviyatı yüksek olanın dünya gözünde olmaz, dünyaya değer vermeyen insanı da hiç kimse kandıramaz. Hâliyle ahrar olan insan da kimseyi kandırmaz!

Allâh(cc) bizleri zühd sahibi eylesin. Sadece Allâh’a(cc) dayananlardan eylesin!

Kur’ân-ı Kerîm’de Allâh emrediyor: “Allâh’a tevekkül et, kendine O’nu vekil et, işlerini O’na ısmarla, sırtını Allâh’ın kudretine, Allâh’ın dinine daya, Allâh’ın rızası yoluna dön.” (Nisâ Sûresi/ 81.Âyet)

“Mü’minseniz Allâh’a tevekkül edin.” (Mâide Sûresi/23.Âyet)

Allâh(cc) hepimizin kalbinden dünya sevgisini, masivayı hülasa razı olmadığı her şeyi çıkarsın; bunların yerine kalbimize razı olacağı her şeyi nakşeylesin! Dünyayı ise bir oyuncak misali elimize versin, bir halı misali ayaklarımızın altına sersin, bir gölge gibi peşimizden koştursun!

Selâm ve duâ ile...

Önceki ve Sonraki Yazılar
İpek Özkayaalp Arşivi