İbrahim Çolak
İbrahim Çolak Dudaklarımı Bulamıyorum Öfkemden

Dudaklarımı Bulamıyorum Öfkemden

“Gerçeğin yüzü korkunçtur! Bizim görevimiz nedir? Halktan gerçeği saklamak! Ahd-i Atik der ki: “Kim ki Tanrı’nın yüzüne bakar, o ölür!” Musa’nın kendisi bile Onun yüzüne bakamamıştır! Yalnız arkadan ve elbisesinin bir ucunu görebilmiştir. Gerçek de böyledir! Zavallının yaşayacak keyfi ve gücü olsun diye halka ihanet etmek, ihanet… Eğer gerçeği bilseydi artık yaşayamaz, yaşamak istemezdi. Halkın masala, hayale, ihanete ihtiyacı var. Bunlar onu hayat bağlar.

. . .

-Elli yıldır günah çıkarmadım. Ama ben papazların keşişlerin, rahibelerin günahlarını çıkardım. Çok yiyip içen ya da para toplayan kilise adamları hoşuma gitmez. Kadınları sevenler daha çok hoşuma gider. Çünkü bunlar acı çekerler… İnanmaktan vazgeçenler de daha çok ilgilendirir beni… Bu adamların trajedisi korkunçtur.

. . .

Oruçlu San Juan çöldeki küçük manastırında ölüyordu. Çölün ta öteki ucunda San Neilos bu kara haberi aldı, bir melekten. Ayağa kalkarak değneğini aldı, fakat ihtiyarlıktan yürüyemiyordu. Çömezleri onu bir yük hayvanına bindirdi ve öyle, bir yumak gibi, çullarına bürünmüş halde can çekişen dostuna götürdüler. Neilos yolda sopasına vurarak “Çabuk! Çabuk!” diye bağırıyordu. “Çabuk, ölmeden ona yetişeyim!” Ama yetişemedi. Çilekeş ölmüştü. Neilos onu son defa öpmek için eğildi. Ve o zaman, hikâyenin dediğine göre, mucize oldu! San Juan biraz doğruldu ve Nielos’un kulağına bir şeyler fısıldadı. Sonra da, yine cansız yere düştü.

Neilos’un çömezleri korku içinde koşarak üstatlarının el ve ayaklarını öptüler ve sordular: “Ne dedi sana? Ne dedi? Gözlerin korku ile açılmıştı, aziz peder!” Ama hiçbir açıklama yapmak istemedi Neilos, bu sırrı hiçbir zaman kimseye de söylemedi. Yaşantısı asla değişmedi ama bir daha da hiç gülmedi.

Bugün kafamda şeytanca bir düşünce birden aydınlandı. Ona ne söylediğini biliyorum. Sırrı buldum. Oruçlu Juan, dostunun kulağına şunları fısıldamıştı: “Kardeşim, hapı yuttuk! Cennet yok!*”

X

Yarı uyanmış bir çocuğun saflık akan gözlerine benziyor yeni doğan gün. Gözlerini öpüyorum.

X

Dudaklarımı bulmayan öfkemden dolayı kendime aferin dediğim zamanlar, kalbimin ısındığını hissediyorum.

X

“Fakat anlamıyorum! Kimim ben? Hatırlamıyorum!” Çocukluğum, peşinde koştuğum top, çıktığım ağaçlar, mantar tabancam, simit sattığım hasır sepet, çiğ börek satan sakallı amca, ıslama köfte, annemle gittiğim patates tarlaları, sarılamadığım kızlar, düşlerim, düştüklerim, yolculuklarım. Uyanmak istemiyorum. Kim uyandırıyor beni?

“Tamam, daha iyiyim şimdi.” Sen yanımda ol, dere boyu dedemin evine doğru yürüyelim. Hanufta toplayalım, sen reçel yap. Erik, elma, armut, incir –hepsinin ayrı ayrı adları var, öğrenelim.- Geyikler gelmiş köyümüze, merhametli olalım, kapımıza kadar gelsinler.

*İspanya/Yaşasın Ölüm & Nikos Kazancakis

Önceki ve Sonraki Yazılar
İbrahim Çolak Arşivi