Hakan Bahçeci
Hakan Bahçeci DİNLEMELİ KONUŞMA

DİNLEMELİ KONUŞMA

Değişken bir gündemle yaşıyoruz, esasen bunda bir tuhaflık da yok, dün ve bugün arasında illa bir değişme olacaktır. Lakin bizim gündemimiz özellikle son çağın insanı için fazlaca kaygan ve gevşek bir zeminde oluşuyor. Bu zeminden zarar gören tarafımızdan biri de “anlaşabilme” yetimiz.

            Hepimizin doğruları var ve bu doğruların hatalı olma ihtimalleri üzerine düşünecek mecalimiz yok.  Güçsüz kalışımız haklı olduğumuzu ispat etmeye çalışırken harcadığımız emek ve çabanın aşırılığından kaynaklanıyor.

            Düşüncelerimizin oluşması, bilgi kaynaklı olmadığından içimize sindiremediğimiz birçok durumu savunur hale geliyoruz. Bakış açımızdaki darlık, ideolojik kaygı ve çıkarlar, sorgulanmayan haber akışı, tarafı hissettiğimiz her şeyi savunmamızı mecbur bırakıyor.

            Gündeme dair konuşmalarımızın tamamına yakını, dinlemeden ya da dinlermiş gibi yaparak ilerliyor. Hepimizin söyleyeceği şeyler var ve bunları bir an önce söylemek yarışındayız. İstiyoruz ki benim bildiğim “doğru” karşımdakinin de doğrusu olsun. Muhatabımızın ne dediğine ya da ne kadar dediğine bakma zahmetine katlanmıyoruz. Söyleyeceğimiz bir şeyler var ve bir an önce söyleyip hak verilmeyi bekliyoruz.

            Dinlemenin gerçekleşmesi susmaya bağlı azizim. Susmanın değer ve kıymetini bizden daha iyi kim bilebilir? İyi bilmek yetmiyor diyeceksin şimdi, el hak doğrudur. Susmak, kabullenmek olarak algılanmaya başladığından beri “susturdum” duygusu keyif veriyor.

            Karşılaştığımız vakıalarla birlikte zihnimizde oluşan kesin yargılarımızın doğruluğunu ispat etme çabası bizi hemen telaşa sürüklüyor. Bu telaşla, dinlemeden, dinlesek de tahlil etmeden konuşmaya başlıyor, düşüncemizi söylemenin fırsatına kavuşmuş olarak cümlelerimizi artarda sıralıyoruz.

            Siyahı sevenler siyahın meziyet ve güzelliğini savunuyor, siyahı sevmeyenler sevmediğini ve bunun ne kadar haklı olduğunu iknaa gayret ediyorlar. Daha bugünlerde yaşanan Suriye’deki operasyonla ilgili olarak “toprak kaybettik vatan toprağı elden çıktı” diyene “iyi de başka bir yerde aynı büyüklükte toprak aldık” diyen iki kişiden hangisi hikmetin gereği konuşmuştur? Oysa ne kaybettik, ne de fethettik yaklaşımı da üçüncü bir ihtimal olarak duruyor.

            “Bak, beni anlamadın!” diye başladığımız konuşmalarımız ne kadar fazla… Farkında olmadan aynı düşünceyi paylaşıyor bile olsak taraf haline gelmeye ne kadar alıştık.  “Düşüncene katılıyorum” diyemiyor daha da ötesi “öyle değil” diyecek kadar bile kendimizi vererek dinlemeye tahammülü yok kimsenin.

Olaylara karşı peşinen ve önceden doğruluğuna kalben ve fikren teslim olduğumuz duruş gereği, sadece kafamızdakileri söyleme fırsatı arıyoruz. Konu başlığına bakıyor ve söze dalıyoruz. Karşımızdaki konuşuyor ve biz kendi dünyamızda ne konuşacağımızı planlıyoruz. Ne dinlediğimizden çok ne söylediğimiz önem kazandı artık.             

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hakan Bahçeci Arşivi