Dağlım, küçüğüm benim...
Yazacaklarımı dua sayar, amin der misin?
Yokluğunda nankördüm.Gelirdin şükrederdim.Rüyalarımız yorucu değildi apaçık ve hilesiz bakışırdık.Gelirdin; taze bir bahar getirirdin.Gelirdin; kucaklaşırdık, bütün bayramlar bir güne sığmış olurdu.
Hatırlıyorsun değil mi, bazen çok yakınımızda olsa da alacağımız bir şey için yazı tura atardık?
Kazanan parayı verir,kaybeden giden alırdı.Birbirimize şımarmak için türlü oyunlar icat eder sonra da oturur tertemiz gülerdik.
Hatırlıyorum.Bir gün elinde bir kitapla gelmiş, geniş geniş gözlerime bakarak: "Bu kitabı okumanı istiyorum." demiştin. Bir anlamı olmalıydı. Kitabın hiçbir sayfasında altı çizili satırlar yoktu.Altını çizmediğin ancak okumamı istediğin satırları bulmuştum.
Said; "Benim bu dünyada sizin evinizden başka gidebileceğim bir yerim yok." dediğinde Şeyh Cüneydi şöyle demişti: "Sen duvarları kastediyorsun, kalbi değil."
Şeyh Cüneydi bütün insanlığa ve bize sesleniyordu!
Güzel sözlerden,çiçeklerden,hediyelerden daha çok, içten ilgi ve birbirimizin yardımına muhtacız.
Sevgimiz lehimize değil aleyhimize şahitlik yapıyor, yapmasın.
Sen hayat karşısında, ben senin karşında yalnızdım.
Bir gece yolculuğunda, senin şehrinden geçerken yazdığım şiiri buldum biraz önce.
senin uyuduğun gündüzlerin
gecesinde
şehrinden geçerdim
gece,
siyah bir taşa benzerdi
avuçlarımda bir türkü haytalığı
gönlümde bahar yorgunluğu olurdu.
sabah olsun istemezdim de
ekmek fırınları
sen gibi kokardı: mübarek!
Her ne yaşarsak yaşayalım, kalplerimizi yumuşak tutalım.
Sana yazmak güzel.
Yaban sümbülü soğuk algınlığımıza iyi geldiği gibi gönlümüze de iyi gelir Dağlım.
Sözün yere, gönlün dara düşmesin.
Kalbine geldim...
Allah esirgeyen ve bağışlayandır!