Prof. Dr. Önder Kutlu
Prof. Dr. Önder Kutlu CUMHURBAŞKANINI TARTIŞMAK

CUMHURBAŞKANINI TARTIŞMAK

Koalisyon hususunda yeni döneme yönelik karar verme aşamasının ana mevzusunun Cumhurbaşkanı olduğunu iddia eden partiler koalisyon tartışmaları arasında Ak Parti’yi ‘iktidar – ilke’ ikileminde bırakmak istiyorlar.

Son 13’yılın mimarı ve Yeni Türkiye fikrinin kurucusu Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ülkenin gelişmesinde ve istikrarın sağlanmasındaki payı kuşkusuz çok fazla. Bu dönemde, Türkiye’nin siyasi, ekonomik ve sosyal anlamda bir başarısı varsa bunun arkasındaki güç mutlaka Erdoğan. Sevenleri de sevmeyenleri de bunu takdir edeceklerdir.

Gelişmeleri hatırlarsak, ülkenin 2007’de yaşadığı 367 garabetinin hemen akabinde yapılan anayasa değişikliğiyle, zaten olmaması gereken, tanınmaması icap eden hak ve yetkileri bulunan cumhurbaşkanı, halkın seçiminden sonra çok daha etkili ve yetkili bir pozisyona geldi.

Kim ne derse desin, mevcut anayasamız cumhurbaşkanına aşırı yetkiler veriyor. Yasama, yürütme ve yargı sahalarında hatırı sayılır, sistemi etkileyici ve toplumu yönlendirici yetkileri var. Kanunları onaylamak, Anayasa Mahkemesine başvurmak, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısını ve Danıştay üyelerinin dörtte birini, AYM üyelerini atamak, tüm üst düzey bürokratların atanması, kanun hükmünde kararname çıkarmak gibi yetkiler çok önemli.

Cumhurbaşkanlığı makamının sembolik olduğu da doğru değil. Bizzat yetki kullanan, inisiyatif alan bir cumhurbaşkanı portresi bulunuyor.

Bu makam üzerinden yürütülecek her tartışma devleti ve sistemi sıkıntıya sokar. Demokrasilerde halkı temsilen o makama gelen bir kişiyi durdurabilecek bir başka makam bulunmuyor. Hele bir de icraat ve kararlarıyla halkın nabzını tutabilen biri söz konusuysa tartışmaların tamamı beyhude olacaktır.

Beştepe, aile bireyleri ve prensipleri üzerinden Cumhurbaşkanı konusunda yöneltilecek eleştiriler ve yürütülecek tepkiler toplum katında destek bulmaz. 21 milyon oyu tek başına alabilen ve toplumun % 52’sinin oyunu kazanabilen bir isim hakkında kimse tarafsız olamaz. Sevenleri, hatta ötesinde saygı duyanlar bulunacağı gibi, eleştirenleri de olabilir. Herkes ölçülü olmak zorunda.

Toplum çok hassas günlerden geçerken onu gerdirmek ve kutuplaştırmak isteyen Cumhurbaşkanı’na yüklenebilir. Onun bir karşılığı olabilir. Cumhurbaşkanına yüklenmenin dayanılmaz bir hafifliği var. Muhalefet adeta son 13 yılın öcünü alma gayretiyle hareket ediyor. Zira 2002 yılından beri karşılarında yenemedikleri, yenebileceklerini de düşünmedikleri bir devlet adamı var.

İyi niyet kuralları çerçevesinde hareket etmek isteyen buna tevessül etmez. Etmemesi gerekir. Cumhurbaşkanı anayasaya göre devletin ve milletin birlik ve beraberliğini temsil ediyor. Onun aleyhinde ifade edilecek görüşler doğrudan doğruya milleti karşısına alma anlamına gelir. O sarsıldığı anda toplum ve millet sarsılır. Milleti sarsmaya kalkan kendini sarsar.

Polemik konusu yapılan meselelerin reel bir karşılığı yok. Toplumun öyle bir derdi bulunmuyor. Aile fertlerini doğrudan bir şekilde tartışma konusu yapılması çok yanlış. Ak Parti iktidara geldiği zaman bir devr-i sabık oluşturmadı. Geriye dönük hesaplaşma ve kavgaların içine girmedi. Yapsaydı toplum hiçbir şey demezdi.

Son 13 yıllık devr-i iktidarında muhalefet partili hiçbir belediyeye karşı yargıyı da arkasına alarak tutum ve davranış içine girmedi. Oysa, mesela, o dönemde Koray Aydın’ın Yüce Divan davası gündemdeydi. Ak Partililer meseleyi hiç ‘kullanmadılar’.

Partilerin tamamı Beştepe konusunu gündeme getiriyor. Cumhurbaşkanını tartışmaya açınca, seçmen gözünde itibarlarının artacağını düşünüyorlar. Oysa bu Ak Parti’nin kırmızıçizgisi.

Cumhurbaşkanına edilecek lafları sineye çekebilecek durumda değiller. Ak Parti’nin ANAP’laşma lüksü bulunmuyor. Merhum Özal’ı bir kalemde silip, atan Mesut Yılmaz liderliğindeki parti kaybolup, gitti. Zira kendini inkâr etmiş, liderine ihanet etmişti.

Muhalefet partilerinin hepsi koalisyon hükümetinde yer almak istiyorlar. Ak Parti’siz olamayacağını da düşünüyorlar. Ama çok istekli de görünmek istemiyorlar. Fakat iktidar, isteyene gider. İstemeyen, o uğurda harekete geçmeyene uğramaz.

CHP’nin MHP’ye önerilerine bir bakın. Her şeyi ön şartsız vermeye razılar. Olmayacağını biliyorlar, ama en azından ellerinden geleni yaptıklarını göstermeye çalışıyorlar.

Oysa, söylemlerini gözden geçirseler, kendilerine çeki-düzen verseler yeter.

Meseleyi tartışmaya devam edeceğiz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Prof. Dr. Önder Kutlu Arşivi