CEMAATE NEDEN KIZGINIZ?
Bir darbe girişimi daha savuşturuldu.
Delikler tıkandı, geminin, yani demokrasimizin zayıflıkları bir kez daha tespit edildi. Tamir operasyonu ihtiyacı muhakkak. Hükümet, bu delikleri geçici çözümlerle değil kalıcı ve yarınları garanti altına alacak şekilde hızla tamir etmeli.
Bu son ultra modern darbe girişimi bize ne öğretti?
Başından beri muhalefetin “yargıyı ele geçirdiniz” feryadının yersiz olduğunu öğretti mesela. Hatta hükümetin bu konuda ciddi yanlış adımlar atmış olduğunu HSYK’nın 13 üyesinin yaptığı açıklamayla gördük.
Öğrendiğim başka bir şey ise Türkiye’nin hâkimler ve savcılar cumhuriyeti olduğu.
Bir savcı, teamülleri ve yasaları hiçe sayarak ekonomiyi ve hükümeti dinamitleyecek güce sahip hissediyorsa kendini, bunu ancak hukuk değil, hukukçuların üstünlüğü ile ifade edebilirsiniz.
Bu süreçte öğrendiğim başka bir şey ise, Ergenekon’un bitmediği. Farklı şekillerde varlığını devam ettirdiği.
Başka bir ifadeyle vesayet kendini yeniledi. Demode olmuş askeri cunta oluşumundan, farklı bir cunta taktiğine geçiş yaptı. Bunu yaparken de arkasına cemaati aldı. Ya da kendi ifadeleriyle “camia”yı.
İyide cemaat böyle bir oluşumun içinde neden yer aldı?
Onun cevabını bulmaya çalışalım. Zaten bu cevap, aslında iplerin nerede koptuğunun da anlaşılmasına katkı sağlayabilir.
Bir dostum sohbet esnasında ilginç bir laf etti.
“Cemaat kadrolaşmak için adam öldürür”
İddialı bir laf bu…
Peki ama hükümetle cemaatin arasının bozulmasıyla nasıl bir ilgisi var bu sözün?
Aslında bu sözü doğrulayacak kadro kavgası başlayalı bir seneyi aşkın bir süre oldu.
Başbakan hatırlarsanız bir TV programında “ne istediniz de vermedik?” demişti.
Bu doğrultuda pek çok kurumun en üst düzey kadrolarına cemaat mensupları atandı. Ancak cemaat mensuplarının garip bir hali var.
Bir yerin tepesine geldiklerinde tepedeki adam alt kadroların tamamını tasfiye ederek yine cemaat mensuplarını getirmek için canhıraş bir gayret içerisine giriyor.
İşte cemaatin bu vahşi kadrolaşma gayesi muhtemelen Sayın Başbakan’ı da rahatsız etti.
Bir iki görevden almayla bu rahatsızlığını gösterince “büyük savaş”ın tohumları atılmış oldu.
Vesayetçi yapı zeki bir yapı… Ayrıca dinamik.
Cemaatin devlet içinde aktif rol aldığını görünce muhtemelen bu yapıya ortak oldular.
Yani cemaat kadrolaşması adı altında Ergenekon benzer bir yapı oluşturarak Başbakan’ın söylediği “paralel devlet” meydana geldi.
Kısaca Ergenekon cemaate sızdı, cemaat buna çanak tuttu. El birliğiyle paralel devlet oldular.
Aslında bu yapılan son operasyonların cemaat kadroları tarafından planladığı düşüncesine sahip değilim.
Bu son darbe girişiminin, cemaat yapılanması adı altında devlete sızan ve adına ister vesayet deyin, ister cunta deyin isterseniz Ergenekon deyin, bu odaklar tarafından organize edildiğini düşünüyorum.
İyide o zaman cemaate neden kızgınız?
Açık ve net…
Dershane polemiğiyle su yüzüne çıkan ancak temelinde cemaatin kadrolarını göreve getirmede kısıntıya gidilmesiyle başlayan kavganın hükümete darbeye kadar gitmesine ve “biz yapmadık” demelerine rağmen bu durumu sahiplenmelerine kızgınız.
Bununla birlikte gazete ve televizyonlarında topla, tüfekle Başbakan’a ve hükümete saldırmalarına kızgınız.
Darbe girişimiyle ilgimiz yok derken sahiplenip bütün ayaklarında rolleri üstlenmelerine kızgınız.
Devlette kadrolaşmayı her şeyin üstünde bir ulvi görev gibi algılayıp bunun karşısında duranları linç etmeye çalışmalarına kızgınız.
Bir zamanlar “siyasetin şerrinden Allah’a sığınırken” bugün “siyaset cemaatin şerrinden Allah’a sığınır” hale gelmiştir. İşte buna kızgınız.
Kutsal bir hizmet çalışması yaparken, hiçbir kutsallarının olmadığını gördük, işte buna kızgınız.
Dostluklarına güvenilmezmiş buna da üzgünüz.
Ergenekonculara kızıyorduk ya “ülke batsın ama biz iktidar olalım” diyorlar diye, meğer aynı şeyi cemaatte söylüyormuş, buna kızgınız.