Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal
Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal Biz karınca mıyız?

Biz karınca mıyız?

Cumhurbaşkanı ile Merkez Bankası Başkanının karşılıklı atışmaları ve  bu atışmaları destekleyenlerle eleştirenlerin demeçlerinin zirve yaptığı bir haftanın ardından Türk Lirası, 0.50 $ + .50’dan oluşan ortalama döviz değeri karşısında yaklaşık %6 oranında değer kaybetti. Bu değer kaybının ihracat artışı olarak ekonomimize yansıması en büyük dileğim. Yaklaşık son bir ay gibi kısa süre içinde önce değerlenen sonrada değer kaybeden TL üzerinde adeta kapalı kalp ameliyatı misali, ekonomi normal akışında devam ederken gizlice devalüasyon mu yapılıyor şüpheleri var. İhracatı kısa dönemde artırmanın bir yolu olarak devalüasyona gidilmesi ekonomilerde sıkça başvurulan bir uygulama ama diğer ülkelerinde yurtdışı pazar paylarını kaybetmemek için devalüasyon yapan ülkeye karşı bir hamle olarak aynı yola başvurmaları da beklenen bir gelişme. Yani ülkeler genellikle devalüasyondan beklenen sonuçları elde edemiyorlar. Aksi olursa TL’nin önce aşırı değerlenmesinden ve sonra değer kaybetmesinin etkilerinin reel ekonomiye, ihracata ve halkımızın geneline değil, parasal ekonomiye biraz avam bir ifade olacak ama kağıt ekonomisine, marjinal bir grubun (rantiyeci) gelirini artırma yönünde yansıdığı anlamına gelmektedir. Bu da daha açık bir ifadeyle; rantiye kesiminin dolar (euro) alıp satmaktan büyük paralar kazanırken, genellikle toplumun büyük bir çoğunluğunu oluşturan küçük tasarruf sahiplerinin sürü psikolojisiyle anlık düşünüp hareket ettiklerini, tasarruflarına göre ciddi oranlarda zarar ettiklerini göstermektedir. Gelişmekte olan ülkelerin ortak temel özelliklerinden olan toplam tasarrufların kıt olması sorunu doğal olarak ülkemiz içinde geçerli. Hem yatırım talebini karşılamak hem de kar etmek amacıyla dış piyasadan borçlanan bankacılık sektörü, bu paraları iç piyasaya kredilendirdi. İktisat biliminde nasıl ki mal talep edildiği için üretim faktörlerine talep (türev talep) oluyorsa, bankacılık sektörü görünürde borçlu ama aldığı borçları özel sektöre kredi olarak kullandırdığı için dolaylı da olsa, asıl borçlu özel sektör.

Peki, yukarda belirttiğim kur-faiz restleşmesine bağlı olarak, ekonomimizin içine düştüğü kaos ortamı sonucu, uluslararası piyasalara kötü bir ekonomi resmi vermemizden dolayı ortaya çıkan ekonomik zararların sorumlusu kim olacak? Mesela ülkeler için en sağlıklı yatırım türü olan doğrudan yabancı yatırımların veya kısa gün ihtiyacını gidermek amacıyla denize düşen yılana sarılır türünden sıcak paranın ülkemiz yerine başka ülkelere akması sonucu, uluslararası finans kurumlarından daha yüksek faizle borçlanmamıza bağlı olarak yurt içindeki temel mal ve hizmetlerin fiyat artışlarına bağlı katlanacağımız ilave mali yüklerin sorumluluğunu kim üstlenecek? Teşbihte hata olmasın, ülkemizde yarım asırdan fazla gösterimde olan fillerin tepişmesinden hep karıncaların ezilmesi senaryolu yani halkın ezilmesi konulu film, izlenmeye devam edilecek mi? Tüm ülke olarak hep ölümle korkutulup vereme razı olma kıvamına getirilmemiz sürüp gidecek mi? Neden ve ne zamana kadar?

Yukarıda değindiğim faiz, kur, enflasyon sarmalı madalyonun bir yüzü. Diğer yüzü ise şu; faiz indirimine gidilmesi demek, aspirin gibi ekonomideki tüm sorunların ilacı demek değil. Yani orman yanıyorken ağacın yapraklarıyla uğraşır duruma düştük. Ekonomimizin kökü onlarca yıla dayanan yapısal sorunları var; modern ve nitelikli bir eğitim sistemimizi 92 yıldır bir türlü kuramadık, yüksek beşeri sermaye niteliğini toplumumuzla içselleştiremedik, sürdürülebilir büyümenin ancak üretim ekonomisinin gelişmesiyle sağlanabileceğini, paradan para kazanmayla uzun süreli kalkınmanın mümkün olamayacağını işadamlarımıza benimsetemedik, 81 ilimizi tek yürek olarak Büyük Türkiye Resmi ortak paydası etrafında toplayamadık. Yapısal sorunlarımız ortadayken sadece kısa dönemli sorunların çözümüne ilaç olabilen para politikası araçlarına adeta Âb-ı Hayat Suyu (ölümsüzlük suyu) gibi bir anlam yüklemenin gereği yok, doğruda değil zaten. Sadece para politikası veya maliye politikası araçlarıyla ekonominin sorunlarını çözmeye uğraşmak, kuşun tek kanatla uçmaya çalışmasıyla eşdeğer. Ekonomi sorunlarının çözümüne yönelik politikalar her yerde aynı; para, maliye, bütçe, döviz kuru, istihdam politikalarının zamanında, birlikte ve birbirlerini destekleyici nitelikte uygulanması. Tabi ki tüm toplumun desteğini almak, iktisat politikalarının başarıya ulaşmasının olmazsa olmazı.

Soru: Her döviz konvertibl para mıdır? Neden?...

Sözün Gözü: Para boşluk sevmez, mutlaka sığınacağı bir liman bulur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal Arşivi