Bir Cami Bu Hale Getirilir mi?
Bazı kelimelere takılıyorum arada bir. Anlamını günlerce düşünüyorum. Başka ağızlardan duymayı bırakın, bir yerde görünce bile içimi ürküten bir kelime zihnimde bu ara.
Hain…
Emin olunmadan, tanınmadan, nedeni bilinmeden cahil dudaklardan o kadar sıklıkla dökülüyor ki(!)
Sırf korkularından farklı düşünemeyenler, algılarını hayata kapayıp at gözlüğüyle çevreyi izleyenler, dünya görüşü ve hayata bakış açısı geniş olanlar için böyle diyorlar.
Halbuki ihanet kavramının bile tartışıldığı bir ortamda kime, neye ve niçin söylendiği iyi düşünülmeli.
Eli kanlı katillere “lider” denilebilirken,, farklı düşünenlere bile bu yaftanın yapıştırılması hayli ilginç bir ironi.
Hatırlarımda kaybının acısı tazeliğini koruyan Muhsin Başkan içinde kimi hadsizler vaktiyle böyle demişti.
Bazı çözülmeleri ve bozulmaları gördüğünden farklı bir bakış açısıyla, yeni bir yol haritası çizdiği için tavrı ihanet sayılmıştı.
O, “İslamiyet bizi Türklüğümüzden uzaklaştırıyor” diyebilecek kadar gözü dönmüşlerle aynı havayı teneffüs etmek istemediğinin ödülü olarak böyle adlandırılmıştı.
Aynı isimlerin Muhsin Başkan’ın cenazesinde nasıl gözyaşı döktüğünü anlamak zor. Bir gönül erinin şahadetindeki perdeyi belki aralarız ama insanların ikiyüzlülüğünü asla.
Gözyaşını ağlayarak kirletenleri bırakalım bir yana. Özellikle dengelerin değiştiği günümüzde, barış sürecinden, nevruz kutlamalarına, dış politikadan ekonomik ve sosyal gelişmelere kadar meydana gelen her olayda Başkan’ın yeri aranıyor.
Bense tüm bunların dışında bir başka konuyla hatırlatmak istiyorum onu.
Cami hassasiyeti…
Reisin özellikle Ayasofya konusundaki tavrını ve beklentilerini biliyoruz.
Besmele çekmenin suç teşkil ettiği dönemlerde bile duruşundan taviz vermemişti.
Fatih’in bizlere emaneti kutlu mekâna her dönem sahip çıkmıştı.
Hayatta olsaydı, aynı duruşu bir dönem dile gelen satılan-yıkılan- parti binası-kumarhane-gazino yapılan camilerin dramını da dile getirirdi. Geçmişin bu vahim hadisesini unutturmaz ve takipçisi olurdu muhtemelen.
Cami zulmünün benzerlerini komünist Çin’in Müslümanlara yaptığı yaptığı işkencelerde okumuştum. Çağdaşlaşmak kılıfıyla kendi ülkemde uygulandığını öğrendiğimde hem şaşırmış hem de üzülmüştüm.
Tek parti döneminin yaptığı eziyete karşın, bugün Başbakan’ın talimatıyla Vakıflar Bölge Müdürlüğü konuya el attı.
Gelişmeler ara ara basına da yansıyor.
Bu camiler içerisinde öyle bir tanesi var ki bahtı Türk filmlerinden bile daha kara.
Çünkü vaktiyle alınların secdeye değdiği bu mekân, zamanla içkili dansözlü bir yere dönüştürülmüş.
Öğrenen herkesin yüreğini burkan bir hikayesi var Vezir Camisinin.
II. Viyana Kuşatması'nda askeri başarısızlığının bedeli olarak idam edilen Sadrazam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'nın kendi servetini ortaya koyarak yaptırmış Merzifonlu Cami’yi.
1927 yılında çıkarılan camilere düzen verme kanunu çerçevesinde satılmış. Alanlar da daha sonra 1940’lı yıllardan itibaren mimari görünümünü değiştirmişler, önce minaresini yıkmışlar ve iç salon kısmında da değişiklik yapmışlar.
Daha sonra ise Kubbeyi-Sirkeci sazevi adıyla zina ve eğlence mekânına çevrilmiş.
Cami’de bu değişikliklerin olduğu yılarda İstanbul Müftülüğü, Valilik veya Hükümetten bu olmaya en ufak bir müdahale olmamış.
Bu çirkinlik 1980’li yıllara rahmetli Özal’ın girişimiyle durdurulmuş ve Merzifonlu Camisi yeni baştan yapılmış.
Yüz kızartan bu hadise, bir zihniyetinde aynı zamanda inanç konusundaki düşmanlığının kanıtı.
Vezir Cami’nin dramı kaybolan, satılan ve tahrip edilen camiler arasında en üzücü olan. Farklı öyküler ve nice çirkin hesaplarla ortadan kaldırılan alnızca Bursa ve İstanbul çevresinde 150 civarında cami olduğu söyleniyor.
Bunun dışında Çorum, Amasya, Tokat, Kütahya, Kırşehir, Adana, Eskişehir'deki birçok cami ya kapatılır ya da başka bir amaçla kullanılmış. Yalnızca İnönü döneminde başka amaçlarla kullanılan ve yıkılan camii sayısının 900’ü bulduğu tahmin edilmekte.
Muhakkak ki, Ak Parti’nin yeniden gündeme getirmesi ve çeşitli kurumların girişimleriyle eski camiler yeniden bulunup restore edilecek, düzeltilecek. Fakat sürecin daha da kısaltılması ve etkin bir kamuoyu oluşturulması içinde Alperenlere büyük görev düşüyor. Ayasofya hassasiyetini yitik camilerde de göstersinler ve bu konuyu gündemden düşürmesinler. Şehit Başkan’ın izinden giden gençliğe de, Reis2in ölüm yıldönümünde böylesi bir davranmış yakışır.
Selamların en güzeli dava adamı Muhsin Başkan’a ve onun yürüdüğü kutlu izden gidenlere olsun