Ara Boy Etek Sendromu
Doksanlı yıllarda çocuk olanlar hatırlar. Eğer kızsanız nokta altın küpeler, erkek kesim kısacık saçlar ve muhakkak anne eli değişmiş arkası fiyonklu el örgüsü kıyafetler giymişsinizdir.
O zamanda sevmezdim. Şimdi de pek hoşlanmam.
İlkokula giden çocuğa nokta altın küpe nedir ya?.
İlerde kızım olunca saçları upuzun olacak, nokta küpede takmayacak derdim. Rabbim bir kız evlat nasip etmedi ama nasıl içime işlediyse hala bırakın noktasını küpe kullanmıyorum.
Günümüzde kız çocuğu olan annelerin tercihlerini bilemem ama ilkokul çocuğuna altın küpe nasıl bir aklın ürünü, kim hangi ara moda haline getirdi, anneler bunu nasıl geleneksel yapıya büründürdü muamma.
Şimdi bu girişin üzerine, üff bir bitmedi doksanlı yıllarınız diyen yeni yetme ergen tripleriyle yaklaşmayın. Yada ülke seçime gidiyor, sınır ötemizde savaş var, dost düşman karışmış sizin derdiniz de nokta küpe mi de demeyin.
Gündemi sürekli değişen canım ülkemde gelişmeleri takip edebilmek için yıllar içerisindeki sürecine özellikle doksanlara bakmakta fayda var.
Yakın tarihimizi incelediğimizde son yüzyılı bu denli olaylar yaşamış kaç ülke var ki.? Akabinde özellikle doksanların yakınlığına inat değişimlerin büyüklüğü cabası.
Teknolojideki gelişmeler, ekonomik ve siyasi olaylar, ülkem insanın reaksiyonları, orta tabakanın artması, eğitim düzeyindeki değişimler, darbeler, parti kapatmaları, e darbeler, suikastlar hatta sağ ve sol kavramlarının birbirine karışması.
Akademik bilgiç ukalalığıyla yorumlarsak, tam tezlik çalışma.
Hepsi bir yana içlerinde öncelikli olansa eğitim.
Teknoloji ve konfora, imkanlara inat nesli eğitmekte, bilgiyi talep eden öğrenci yetiştirmekle imkansızlık arasında zıt bir bağlantı var. Olanaklar arttıkça, ilgi daha değerlisi erdem azalıyor. Karşılaştırma için yine gidilecek yıl doksanlar.
Öğretmen alımlarında bile mülakat adı verilen torpil sistemin işlendiği bu düzende, ayaklarını sıranın üstüne koyan öğrencilerin, ilk cümlesi “Benim çocuğum yapmaz” diyen velilerin aksine, eti senin kemiği benim mantığıyla büyütülmüştük.
Dönem başlarında kitap parası sancısı büyükleri sarar, defterler çift taraflı kullanılırdı. Bir tarafı coğrafya diğer yanı tarih ya da türkçe.
O yıllardan içimde kalan bir yara mı bilmem ama Kılıçtaroğlu’nun yalnızca kitap dağıtmakla kalınmamalı, defter, boya da verilmeli demesini haklı buldum.
Gerçi sonradan Osmanlı Döneminde olsaydı okuyamayacağını söylemesiyle, tarih cahilliğini bir kere daha gösterdi ama bozuk saat misali arada doğruya rast geldiğini kabul etmek lazım.
Öğretmen alımında mülakat saçmalığıyla, acaba kimi araya koysam diyen bir nesilden eğitim almadık çok şükür. Kısa saçları olan, kareli pamuklu eteklerini diz aşağısında baldır hizasında giyen bayan öğretmenlerimiz vardı en fazla.
Sanırım çocukluğumun ilk travmasıydı o etek. Öğretmen kara tahtaya tebeşirle bir şeyler yazarken boyuna takılıp kalırdım.
Tuhaftır şu kimliği belirsiz etek. Hani uzun desen değil, kısa desen oda değil.
Öyle bir yerdedir ki giyenin bacaklarını ister istemez daha kalın gösterir.
Benzeri yarım kol denilen bluzlarda da olurdu. Dirsekten aşağı ama kolları ve bilekleri örtmeyen.
Kolları erkek hemcinsini aratmayan kadınlarda daha bir enteresan dururdu. Bluzun kimlik bunalımı kıllı kolları belirgin hale getirir siz bluza değil tüylere bakardınız.
Şimdi de bu dediğim kıyafetler var ama okul öğretmenlerinden ziyade yeni tabirle modern kapalılarda (?)
Cidden ya boyun dekolteler, yetim kol adı verilen ayarsız bluzlar ve kimlik bunalımı yaşayan eteklerin arttığı bir dönemdeyiz.
Şöyle bir gerçek var ki saça inat açılan bir boyun, baldır hizasında tesettürlü bir bayan eteği, yada öksüz kolla tamamlanmış bir başörtü.
Daracık bir kotun üzerine ciğer kırmızısı bir ruj ve kısa bir gömlekle tamamlanan kombinler.
Kınarsam başıma gelir korkusuyla kendi tercihleridir ama pek yakışmıyor diye yumuşak yorumlarda bulunsam da bu satırlarla ifade edeyim.
Allah’ınızı seversiniz bu nedir ya.
Teşhir etmekten sakındığınız saçınızdan daha fazla dikkat çekiyorsunuz. Eğer bir yerinizi açacaksanız baldır, boyun yada kol yerine saçınızı açın.
En azından kendi içerisinde bir çelişkisi olmaz. Hem ne bacaklarınız daha kalın görünür nede kollarınızın açık kalan kısmındaki tüylere odaklanırız.
Yalnızca kılık kıyafet değil durum. Eğitim demiştik ya.Niyeyse şok etkisi yaratn bir gerçeğe de değinelim.
Katsayı engeliyle gelecekleri karartılan , puanın çok aşağısında farklı bir bölüm okumak zorunda bırakılan gençlerden deizim tartışmalarının gölgesinde anılan, alım çok fazla ilerde boşta kalmaz adıyla anılan okullar oldu imam hatipler.
Kavramlar, değerler, olması gerekenler, olanlar. Her şey öylesine iç içe geçti ki yaşanılanları anlamlandırmak zor.
Rehavet, hakların verilmesi, başörtü tercihinin köylülük ya da geri kafalılık yerine İslam’ın emri olduğunun anlaşılması, başörtüsüyle çalışabilmenin işleri azaltmayacağının görülmesi, cumhurbaşkanının eşinin başörtülü olmasıyla laikliğin elden gitmeyeceğine tanık olunması, kısacası hakların verilmesi ve arttırılmasıyla tercihlerde meydana gelen değişimler ve insanların gösterdiği tepkiler.
İkna odalarının , sınıflandırmlaraın, yaftaların gölgesinde eğitim. Tüm zorluklara rağmen bir davaya inanmak. Samimi iman , samimi inanç ve layıkıyla olmasa da zor şartlarda yapılan bir parça ibadet.Şöyle düşününce daha zor ama daha samimiymiş o yıllar.
Şartlar ağırlaştıkça değerlere daha mı çok sarılıyoruz bilemedim.
Hayır ve şerrin birbirine karıştığı, zorluğun içinde kolaylık, kolaylığın içinde ise asıl zorluğun yaşandığına eğitimden başlayarak her alanda şahit oluyoruz.
Doksanların samimiyetini günümüz özgürlüğüne taşıyabilmek nasibimiz olsun.