Bilgisizlik, İmanî konularda mazeret midir?
Günümüzde, siyasi veya fikri yelpazenin herhangi bir yerinde yer alan bazı insanımız, daha sonra değişim geçirip yeni bir İslami boyut kazanınca, önceki hayatını küfür veya şirkle itham ermektedir. Daha açık bir ifadeyle söylersek, “önceki fikrî hayatında da ‘Müslüman’ olduğunu, devamlı olmasa da ara sıra ve cumaları namaz kıldığını, orucunu mümkün mertebe tuttuğunu, dinin haram ve helallerine gereken titizliği gösterdiğini fakat dünya görüşü olarak da, beşeri ideolojilerin kurucu ve savunucusu olan laik siyasi liderlerin peşinden gittiğini, İslam'ın devlet öneren bir din olduğu bilgisinden mahrum bulunduğundan “din işi ayrı, devlet işi ayrı” inancında olduğundan Allah’ı bazı işlerine karıştırıp bazı işlerine karıştırmadığından dolayı da şirke düşmüş olduğunu” ifade eden arkadaşlarımızın sayısı az değildir.
Bugünkü bilgi donanımı ve şuurlu İslami yapısıyla geçmişini değerlendiren kardeşlerimizin bu tespitleri acaba doğru mu? Başka bir ifadeyle, bilgisizce İslamî birtakım söylemler yerine, beşeri söylemleri oturtmak Müslümanı kâfir veya müşrik yapar mı?
Kendi irade ve ihtiyarı ile herhangi bir baskı ve zorlama olmaksızın, küfür olduğunu bilmediği bir sözü ve düşünceyi söyleyen kimsenin küfre girip girmediği ihtilaflıdır. Bir kısım Hanefi fıkıhçısı, bilgisizliğin mazeret olmadığını ileri sürerek cehalet sebebiyle küfrü gerektiren sözü söyleyenin kâfir olduğunu söylemiş, bir kısmı da bilgisizliğin mazeret teşkil ettiğini ve bu mazeret sebebiyle küfür kelimesini söyleyen kişinin tekfir edilemeyeceğini savunmuştur. (Aliyyu' l Kari, Şerhu'l Emali, s.33; el-Alemgiriyye, el- Feteva' i Alemgiriyye, 2/276).
“Bilgisizliği sebebiyle küfür olduğunu bilmediği bir sözü söyleyen kişinin tekfir edilmemesi, bilgisizliğin mazeret teşkil ermesi” şeklindeki fetva, İslam'ın müsamaha anlayışına daha uygundur. Üstelik Hanefiler arasında, fetvaları oldukça kabule şayan görülen İmam Fahreddin el Hasan b. Mahsur'un, "Fetava Kadıhan" isimli eserinde bu konudaki her iki görüşü, yani bilmeden küfür kelimesini söyleyenin kâfir olacağı veya olmayacağı fetvasını zikretmiş fakat iki fetva arasında tercih yapmamıştır. (Aliyyü' l Kari, a.g.e. s.33). Bu durum her iki fetvanın isabet nispetinin eşit olması demektir.
Kişiyi küfre nispet etmek, imam Gazali'nin dediği gibi tehlikelidir. (İmam Gazali, Faysalu't Tefrika s.56).
Hâlbuki tekfir yerine susmayı tercih etmekte bir tehlike yoktur. Ayrıca İmam Muhammed'in "es-Siyerul Kebir" isimli eserinde, İmam Ebu Hanife'den şu şekilde bir nakil vardır: "Bir kişi, kalbi o şeyin küfür olduğuna inanmazsa, küfür kelimesini söylemekle kâfir olmaz." (Yahya b.Ebi Bekr, Fil Akaid ve Elfazi'l Kufr, Vr,6.b).
Taftazani ise "Şerhu'l Akaid”de “bilgisizlik sebebiyle helale haram diyenin kâfir olmayacağını" söyler. (Taftazani, Şerhul Akaid, s.190). O'nun bu görüşü sonrakiler tarafından da benimsenmiştir. (Aliyyü' l Kari, Şerhu Fıkhı' l Ekber s.126).
Günümüzde, münevverler/aydınlar ve halk arasında bilgisizlik, yeterince aydınlatılamama, İslam tebliğinin kendilerine yeter derecede ulaşamaması gibi sebeplerle, bir takım küfrü gerektiren sözler söylenmekte, bundan dolayı bunlara karşı biraz sert bir tutum takip edilmekte, haklarında ileride tam bir müslüman olma ümidi beslenen pek çok kişi tekfir edilerek, dinden soğutulmaktadır. Günümüz insanına İslam’ı yeterince anlatamadığımız bir gerçektir. Öyleyse kendimize “Tağutun memesinden emerek beslenen ve İslam’ı doğru anlamayan günümüz insanına ne götürdün de neyi sorguluyorsun, ne verdin de ne istiyorsun?” diye sormamız lazımdır.
Onun İslam'dan habersiz yetişmesinde ailesi, çevresi, toplum ve medya kadar, ona İslam’ın rahmet af ve müsamaha dolu kucağını açmak suretiyle, gerekli olan İslami bilgileri vermeyen tebliğciler de suçludur. Yani bilgisiz kaldığı için, küfrü gerektiren sözü söyleyen kimsenin yarı yarıya suçsuz olması onu bilgisiz bırakan Müslümanlardandır. İtikadî konularda bilgisizliğin mazeret olduğunu kabul eden fetva, günümüzde tercihe daha layıktır. Adı geçen fetva gereğince, çeşitli sebeplerle, İslamiyet hakkında yeterli bilgi edinememiş ve bu sebeple küfrü gerektirecek söz söylemiş şahsı hemen tekfir etme yolunu tutmamalı, bu sözünde hatalı olduğu ve İslam’ın bu konudaki görüşü kendisine anlatılmalı yani İslamiyet kendisine tam anlamıyla tebliğ edilmelidir. Yeterli bilgi kendisine verildikten sonra hatasından dönmeyip, söylediği sözde ısrar ederse o zaman tekfir yolunu tutmak daha uygun bir davranış olur. (Saim Kılavuz, İman-Küfür Sınırı, s.188).
Bütün bunlardan anlaşılmalıdır ki, geçmiş döneminde bilmeyerek küfrü gerektiren fikirler taşıyan kardeşlerimiz, bunların küfür olduğunu öğrendikten sonra eski görüşlerine tevbe ederek vazgeçmişlerse, o dönemlerini şirk veya küfürle itham etmenin bir anlamı yoktur. Eğer "iman bütün günahları siler götürür" diyerek, o dönemlerini küfür dönemi kabul edip şuurlandıktan sonra "iman dönemi"nin başladığını savunarak geçmişin hesabından kurtulmayı hedefliyorlarsa bu doğru değildir. O dönemde işlediği günahlara da tevbe edip, ihmal ettiği farzları kaza ederek tamamlamalıdır.