Hakan Bahçeci
Hakan Bahçeci Ben olsaydım diyenler

Ben olsaydım diyenler

İnsanın içinde var “ben olsam” hissi ve hırsı… Çevremizde gördüğümüz ne varsa “bence şöyle” deyip konuyu lafla beslemeyi ne çok seviyoruz. Her şey ve her meselede bir fikrimiz be görüşümüz var. Derinlemesine tahlil, sağlam ve gerçek bilgiye dayanan ipuçları, farklı açılardan bakabilme yeteneği ve vicdan olmadan “ben olsam” diye başlayan cümleler...

             Tefekkür mevzuunda eksik olduğumuz su götürmez bir gerçek. Sonraki nesillere bırakacağımız en mühim ve en büyük miras yekunu ile bir fikir dünyası olmalıdır. Fikir teatisi yerine laf yarıştırmayı, müzakere yerine dedikoduyu, akılcı teklifler yerine demagojiyi, nitelikli ve yükse düşünce münazara yerine parmak sallama hallerini daha çok seviyoruz nedense. Zaten bunlardan geriye kuru ve beyhude cümleler kalıyor, ilerleme yerine kısır çekişmeler sürgit devam ediyor.

            Basit ve sıradan uğraşlar, gündelik telaşeler ve geçici mevzular işten çok laf üretilmesine sebep oluyor. Özgün neticelere ulaşma konusunda kaygılarımız da yok zaten. Uzaktan ve kendimizce fikirlerimizi söylemekle işin içinden sıyrılmış olacağımızı vehmediyoruz.

“Ben olsam” kalıp cümlesi esasen içinde birden fazla yargı taşıyor. “Ben olsam” diyen biri ilk olarak ifadesini ve bakışını yönelttiği yerin ve makamın oldukça uzağında olduğunu kabul etmiş oluyor. İkinci olarak diyeceğim şeyin karşıda bir tesir bırakacağına inanmıyorum denilmek isteniyor. Ve belki de en dramatik olanı aslında yapılanı her hâlükârda kabul etmiyorum sırf bunu dile getirmek için “ben olsam” diyorum itirafında bulunmaktır.

 Ben olsaydım diyenlerin, fikirlerinin kabul görmesi ve hatta önerilerin isabetli olması da muhtemeldir elbet. Kaldı ki bu, arzu edilen de bir şeydir. Çözümler, çıkış yolları farklı görüş ve tecrübede olanların bir araya gelmesi ile çoğalır ve şekillenir. Bizde durum neden bu şekilde ilerlemez, bakmamız gereken nokta budur belki de.

Kişisel çıkar ve tercihlerimiz, ideolojik saplantılarımız, politik duruşlarımız ve nedense bir türlü terbiye ve tezkiye edemediğimiz “ben” kalesi safların ve çizgilerin derinleşmesine, kamplaşmanın katılaşmasına sebep oluyor. Bu yüzden “ben olsaydım” cümlesi sadece tenkit, karalama, saldırı ve hesap sorma aracı haline geliyor.

Şahsi yaklaşım ve düşüncelerimiz, hayat tarzımıza, dünya görüşümüze uygun görmediğimiz, bir sebeple kızdığımız ve bir türlü kabul edemediğimiz kişiler, yaklaşımlar, topluluklar bize bir türlü hak görünmüyor. Sevmediğimiz birinin her şeyini kerih görüyoruz, bana uymuyor diye o kişinin her yaptığını peşinen hata olarak kabul ediyoruz sonra da “ben olsam” deyip ortaya attığım teklifin kabul edilmesini bekliyoruz.

“Ben olsaydım” diyenler ne hikmetse şehitlerimizin haberi ateş gibi yüreğimize düştüğü zaman gizleyemedikleri bir intikamın dişlerini gösteriyorlar. Gariptir ki bu intikam bize dönen namludan değil bu ülkenin evlatlarından almak istiyorlar.

Tefekkür meselemiz var evet. Bu toprakların, bu coğrafyanın nasıl ve neden bu kadar mühim olduğunu idrak edecek, bu idrak ile bilinçlenecek zihinlere muhtacız. “Ben olsam, şöyle yapardım” demenin de bir sorumluluğu var nitekim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hakan Bahçeci Arşivi