Hakan Bahçeci
Hakan Bahçeci Ben de Yazabilir miyim?

Ben de Yazabilir miyim?

            Kalemi eline alıp “sözü” vücut bulmuş haliyle bizlere sunan elin sorumluluğu çok fazla. Bir fikri, bir hükmü, bir emri ya da bir itirazı dile getirmek ve bunu yazının imkanıyla söylemek hem çok kolay hem çok zordur. Tüm güçlüğüne rağmen en tarihi ve en şaşalı konuşmalar bile yarına yazı ile aktarıldığı için neredeyse “söz” yazının sınırları içinde taşınır.   

            Yazı bu kadar güç ve meşakkatli bir uğraş iken her yazanın “yazar” olmak gibi bir ihtimali de var. Bu yüzden yazarların yazıya ve söze karşı sorumlulukları hiç bitmeyecektir. Har yazarın nedense her konuda bir şeyler bileceğine inanması belki de son çağda yadsınamaz bir vaziyet almıştır. Sırf bu nedenle bile yazının ve yazarın hassasiyet göstermesi gereken noktalar çoğalmıştır.

            Yazmak, güçlü bir eylemdir. Bir iddia taşır, bir kararlılık bir duruş ve tavırdır. Yazmakla insan, kendini çıkılması güç bir kaleye kapatmış demektir. Yazı, sahibinin kaleminden çıkıp kâğıda düştüğü andan itibaren sahibini sınırlamış olur, bu söz vermek gibidir. Yazı “sözün” beden bulmuş hali olarak kalem sahibinin ifadesini, haykırışını, çizgisini ele verir. Bu yüzden yazmak cesaret ister.

            Yazmak cesaret ister evet lakin yazmanın verdiği haz, ulvi duygular, kelimelerin gücü ve kavramların tesiri ile birleşince vazgeçilmez bir tutku haline geliverir.

            Yazmak, eylemdir diri kalırcasına. Belki bu yüzden yazabilmenin yazarına verdiği bir yük ve bilinç de olmalıdır. Hangi bilinçle hangi yükün altına girebilecek cesaretimiz ve takatimiz var? Bu suallerin peşinde koşar ve durmadan arar yazar.

            “Kişinin kıymeti, dilinin altında ve kalemin ucunda gizlidir, onu söz ve yazı, açığa vurur” der Ali Fuat Başgil. Yazı ile çıkacaksa kıymet, yazının da bir değeri ve kıymeti vardır elbet. Hâl böyle olunca yazı, kendisinden vazgeçilmez insani bir eylem olarak baki kalacaktır.

            Yazı, kalemle vücut bulurken, yazan, kalemin sahipliğine yeltenmektedir. Kalem yazana ihtiyaç duysa da yazı ve kalem arasındaki bağın sırrını keşfetmek yazara düşmektedir. Yazan olmak müşkül değildir belki ama yazar olmak çetin bir uğraştır.

            Peki, İnsan niye yazar? Var mıdır sahi bu sorunun cevabı… Ben “tam anlamıyla” şu sebepten yazıyorum diyebilir mi insan?Acı, öfke, sevinç, hüzün, aşk, hicran… Hangi duygu yazmaya teşvik eder, ilham ne ola ki?Öğretmek, öğrenmek hangi duygu hâkimdir ki sizi adeta kâğıda kaleme bağımlı, kelimelere köle haline getiren?

            Neden yazarız? Neden sadece bazı insanlar yazar? Neden bazılarının aklına bile gelmez yazı yazmak? Hatta neden çok az insan yazar? Ve neden biz çok az yazıyoruz ve sahi neden yazmak için bile okumaya düşmüyoruz? Başkalarına söyleyebilecek düşüncelerimiz, bildiklerimiz, duygularımız varsa, bunları söylemenin yollarından birisidir yazmak.

            “Ben de yazabilir miyim” diyerek yanıma yaklaşan bir delikanlıya üç beş satır yazayım diyerek başlamıştı bu yazı, sorunun sahibi henüz okumadı, bakalım ne diyecek?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hakan Bahçeci Arşivi