Sıtkı Yonca
Sıtkı Yonca BAYRAMA DOĞRU

BAYRAMA DOĞRU

Ramazanın başından beri bir  oruç  yazısı yazmak istemiştim .Bir konu araştırırken  1980 de okunmuş ve altına tarafımca ‘’oruç, edebi bir dille ancak bu kadar güzel anlatılır’’ notu düşülmüş  Sezai Karakoç’un KONUK başlıklı yazısını görüp tekrar okuyunca, bugünün duygularını 38 yıldır( bugün için bana göre 38 yıl ama ömrü  galiba oruç kadar uzun yazı)  kuşatabilen yazarın, Peygamberimizin (S.A.V.) ‘’Ramazanın ilk on günü rahmet(acıma)ortası mağfiret (bağışlanma) son on günü cehennemden azad olma günleri’’  hadisine gönderme yaparcasına yazıyı üç bölümde ele almış olduğunu görünce, kısaltarak da olsa bu güzelliği sizinle paylaşmayı uygun buldum.

                Birinci bölümde:

                ‘’ Oruç kutsallığın işçisidir. Önce vücut evini şöyle bir yoklar. Bir sarsar insanı. Öyle sarsar ki bacalarda ne kadar birikmiş kurum varsa dökülür. Tabiat etkisiyle  gevşemiş ve kopmaya yüz tutmuş sıvalar düşer .Yerinden oynamış kiremitler  kayar .Organlar arasında, kasların eklem yerlerinde hareketsizliğin ve ölümün sembolü olarak gerilmiş kaç örümcek ağı varsa yırtılır .Vücut konağı, büyük konuğun gelmiş olduğunu bilmiş olur

                Sonra oruç onarmaya başlar. Her hücreye iner ve hücre içinde bir kaynaşma ,yumurta sarısının oluşumuna benzer bir tazeleniş başlar. Ölüm sularında gezen, her hücre ,bu  kaynar su yeniliğinde hayata döner. Her hücre ölümün bir yumurta kabuğu gibi ördüğü kireç zarını kırar. Bir diriliştir başlar. Her hücre yeni doğmuşçasına dirilir. Hızırın tadından bir tad alır. Böyle böyle çoktan atış yapmamış bir tüfeğin tutukluğunu andıran yılın alışkanlığı gider ve atışa hazır bir silah gibi tertemiz ve pırı pırıl hayat akışına yeniden katılır hücre. O, bu oluşu gerçekleştirirken  oruç, başucunda bir anne gülümsemesiyle durmaktadır. Orucun ışığı radyum ışığı gibi arıtır hücrenin içini’’ diyerek oruçla fizik arasında sıcak, samimi ve içten bir bağlantı kurar.

                 Sonra mağfiret bölümüne gönderme yapar gibi orucun metafizik boyutunu kurcalamaya başlar Karakoç.

                ‘’Her mümin kendi gücü çerçevesinde  Cebrailin(A.S.)bir kanadının ruhuna  çarptığını duyar. Vücudun ördüğü kuleler içinde sıkışmış ruh, ilkin bir yandan içeriye bir sabah ışığının sızdığını görür. Ruh yaralarını o ışığa tutar ve yaraları ,bir cüzzamlının iyileşmesi  gibi kurumaya ve sönmeye başlar Sonra ışık kuleyi yıkmaya başlar. Ruh ,dışarıya ,petekten sızan bir bal gibi sızar sızar….

                İç güdü bilenir, paslarından sıyrılır. Şuuraltı düğümleri çözülür ,akrepleri ölür. Şuur elastikliğini yeniden kazanır .Kalbi kiralayan  geçici duygular kovulur. Ruh ,çevresinde melek dünyasının halesini görür. Yeni doğmuş bir ay gibi övünçle yükselir ve eşyaya güler. Ölüme karşı yeniden bağışıklık kazanmıştır artık’’ gibi lirik bir anlatımın sonuna doğru öyle bir bayram tasvir eder ki, bayrama 3 gün kaldığımız şimdilerde insanı bayram havasına sokar ve o sevinci peşinen yaşatır insana.

                Ne dersiniz? Başlangıçtaki yaptığım tespitte ve 1980 de düştüğüm notta haksız mıyım? Bu yazıyı 38 yıl  önce okumuş birisinin yazıyı tekrar görünce, oruçla yazı yazmaktan vazgeçmesinin, oruca  saygı göstermiş olmasına inanması, siz ce de onaylanmayı hak etmiyor mu?

                Öyleyse şimdiden bayramınız mübarek olsun. Selamlar.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Sıtkı Yonca Arşivi