BATININ ANLADIĞI DİL
Kuzey Kore’nin nükleer füze denemelerinin gündemde olmaması nedeniyle, finansal ve reel sektörlerde şok olarak nitelenebilecek beklenmedik gelişmelerin meydana gelmediği bir süreç içindeyiz. Ancak bu durum, kısa ve orta vadede dünyayı, bir istikrar ortamının beklediği anlamına da gelmemektedir. Söz konusu dönemde, ABD ve Asya borsalarının yükseliş trendine girmesi ve uzun vadede tüm zamanların en güvenilir yatırım liman argümanlarının başında yer alan, altın talebinin azalmasının kalıcılığını beklenen bir durum olarak görmek, aşırı iyimserlik olacaktır. Genel bir bakış açısıyla gözlemlendiğinde, global ölçekte kamuoyunu meşgul eden Kuzey Kore, Myanmar gibi sürpriz denilebilecek gelişmelerin, dünyanın gündemine gelen sadece birkaç sorun olmadığı, herkesin kabul ettiği bir gerçektir. Yılda sekizer defa toplanan FED ve ECB toplantıları ile sonrasında yetkililerin her anlama gelebilecek türden yaptıkları açıklamaları, Uluslararası Kredi Derecelendirme Kuruluşlarının bazı ülkelerin etkisinde kalarak bazen objektiflikten uzak siyasi içerik ağırlıklı değerlendirmeleri, gelişmiş ülkelerin çıkarlarına ulaşmak amacıyla emtia zengini fakat gelişmemiş ülkelere uluslararası hiçbir hukuk normuna dayanmayan politik uygulamalarına ısrarla devam etmeleri, terör örgütlerini kısa dönemli çıkarları için pervasızca maddi ve savaş mühimmatı desteklemeleriyle zaten dünyanın başına çorap örülmüştür. Buradaki, batı ülkelerinin kendi çıkarlarına uygun politikalarla diktikleri elbiseyi başka bir ülkeye giydirmeye çalıştıklarında, söz konusu ülkenin bu dayatmaya karşı çıkması, kendi ayakları üzerinde durmaya çalışıp haklarını savunmaya kalkıştığında genel sorun ortaya çıkmaktadır. Özel sorun için ise fazla uzağa gitmeye gerek yok, Türkiye bu konuda en canlı örnektir. Hemen yanı başımızdaki Suriye ve Irak’ta çıkartılan yangının tüm Orta Doğu’yu sarması için sözde barışçıl çabalarla askeri çatışmaların körüklenerek başta Türkiye olmak üzere Rusya, İran, Irak ve Suriye beşgeninde bir kaos ortamı oluşturulup ateş topu haline getirilen bölgenin petrol yataklarına çökmek, Sünni-Alevi, Türk-Kürt gibi yıllardan beri mezhepsel ve etnik çeşitliliğimiz olan hassas zenginlik noktalarımızı kaşıyarak Türkiye’yi de çatışma çemberi içine çekmek ABD, Almanya, İngiltere olmak üzere batı ülkelerin temel politikasıdır.
Irak Kürt Bölgesel Yönetiminin aldığı referandum kararının görünürde sadece israil tarafından olmak üzere, aslında bölgenin kaos ortamına dönmesi çıkarlarına geldiğinden dolayı ABD ve AB tarafından da örtülü olarak desteklenmektedir. ABD ve AB’nin desteği olmaksızın, bölgede Barzani’nin yada başka herhangi siyasi unsur tarafından alınan herhangi bir kararın, alınıp uygulamaya konulmasının olanak dışı olduğunu herkes bilmektedir. Referandum yapılıp yapılmaması ve etrafında kopartılan beyin fırtınalarının ucu, eninde sonunda Türkiye’ye dokunmaktadır. Yada başka bir bakış açısıyla Türkiye, bir şekilde Irak ve Suriye girdabına çekilmeye çalışılmaktadır. Ülkemizi yöneten siyasilerin bu konuda çok duyarlı, hassas ve geniş vizyonlu politikalar takip ederek, en az hasarla içinde bulunduğumuz bıçak sırtı durumdan ülkemizi çekip çıkarmalıdırlar. Değilse, hele bir de içinde zengin petrol yataklarına sahip Musul ve Kerkük’ün olduğu Orta Doğu meselesinde atılacak bir yanlış adımın faturası, ülkemizin iktisadi, siyasi, sosyal ve toplumsal dinamiklerini temelden sarsarak, uzun yıllar şimdiki duruma dahi gelemeyeceğimiz sonuçlarla yüzleşmek zorunda kalırız.
Her zaman ve her koşulda batı ülkelerinin haksız yada suçlu konuma düşmeyeceklerine göre Türkiye olarak, 2017 yılı itibariyle %7 civarında beklenen büyüme oranını uzun vadeli hale getirmek için, bir kişiyi bile ötekileştirmeden sürekli vurguladığım toplumsal birliktelik ve ülkemizin çıkarları ortak paydasında iktidarı ve muhalefetiyle, vatana ihanet eden tüm unsurlar karşısında tek yürek halinde birleşmek kaydıyla, eğitime, teknolojiye, bilime, insana yatırım ilk amaç olmalıdır.
Batı güçten anlar ve kendi çıkarları söz konusu olduğunda da, tüm insani evrensel ve hukuk kurallarını demokrasi adına! rafa kaldırılır. O zaman ülke olarak yapmamız gereken de kendiliğinden açıkça ortaya çıkmaktadır. İktisadi bakımdan daha güçlü olmak için, “farklılıklarımız zenginliğimizdir” ilkesiyle asırlardır yaşadığımız birlikteliğin bozulmasına fırsat vermeden, daha çok çalışmalıyız. Batı karşısında ancak ekonomimizin gücü kadar saygı görür ve değer ifade ederiz, bundan bir zerre fazlası kadar değil.
Soru: Bir ülkede ortaya çıkan iktisadi kriz küresel ekonomiyi etkiler mi? Neden?
Sözün Gözü: Çalış gerisini takdire bırak.