Avrupa sen busun
Avrupa devletleri referandum sürecinde bakanlarımızın gurbetçi vatandaşlarımızla bir araya gelip, miting yapmalarını çeşitli bahanelerle engelleyerek, ülkemize karşı gerçek duygularını bir kez daha ortaya koydular.
Aslında bu beklenen bir şeydi. Uzun bir süredir Avrupa’nın önemli bir kısmıyla aramız limoni. Almanya, Belçika, Fransa gibi devletlerle zaten sıkıntılar yaşıyorduk. Buna bir de Hollanda’nın eklenmesine şaşırmamak gerekiyor. Yaşanılan süreçle ilgili çok derinlemesine analizler yapılabilir. Bu konunun uzmanları da buldukları ilk fırsatta okunmayan yazılarla, izlenmeyen programlarla bol bol ahkâm kesiyorlar. İşin özeti Avrupa fabrika ayarlarına dönüyor.
Yaşanılan ekonomik krizle birlikte küçülmeye başlayan devletler, bir yandan da halklarına şirin görünmek, onları motive edebilmek içinde yeni düşmanlara ihtiyaç duyuyorlar. El Kaide gibi örgütlerin modası geçti. Bir süre DEAŞ ile idare ettiler ama bu örgütün içinde yer alan Avrupalı üyelerin sayılarının ortaya çıkmasıyla artık kendi halklarını DEAŞ’ın klasik “dinci” bir terör örgütü olduğuna inandıramıyorlar. Bunun üzerine yüzlerce yıllık bilinçaltına işlemiş korkuyu gün yüzene çıkardılar. Vatandaşlarını yine “Anneciğim Türkler geliyor” korkusuyla terbiye etmenin peşine düştüler.
Görmesini bilene ülkemiz üzerinde oynanan oyun çok açık. Referandum süreci, evet-hayır propagandası falan olayın sadece kılıfı. Avrupa uzun süredir ülkemize ayar vermeye, 90’lı yıllar ve öncesindeki kendi kontrolündeki Türkiye’nin yeniden inşasına uğraşıyor. Önce gezi olayları, ardından 17-25 Aralık kumpaslarıyla emellerine ulaşmaya çalıştılar. Ülkemiz bir nebze olsun durağanlaşsa da teslim olmadı. Daha sonra ekonomik kriz çıkarmaya çalıştılar olmadı. En son en iyi bildikleri işe soyundular; yetiştirdikleri hainlerin eliyle bir askeri darbeye. Lakin milletimizin iradesi sayesinde bunu da başaramadılar. Şimdi de referandumdan büyük ihtimalle evet kararının çıkacağını görünce bu süreci baltalamaya çalışıyorlar. Peki, referandumda evet çıkınca her şey düzelecek mi? Avrupalı devletler “Tamam artık pes ediyoruz. Bu Türkiye ile uğraşılmazmış” deyip bizi kendi halimize bırakarak gelişmemize göz mü yumacaklar? Tabi ki de hayır. Asıl referandumdan sonra daha da teyakkuzda olmalıyız. Çünkü ellerinde çok adice birkaç planları daha kaldı.
Almanya başta olmak üzere diğer Avrupa devletleri gayet diplomatik ve kibar bir dille bize aba altından sopa gösteriyorlar. AB’ye girmek falan zaten ihtimal değil. Senaryolarının ilk aşamasında bizi yalnız bırakıp, öncelikle NATO’dan çıkarılmamızı sağlayacaklar. Daha sonra da Doğu bölgemizde başlatacakları yeni ihanet planlarıyla ülkemizi Birleşmiş Milletler müdahalesine açık hale getirecekler. Bu görünen gerçeğin farkında olmak için konunun uzmanı olmaya da gerek yok. Haberlerin satır aralarını biraz dikkatli okursanız her şey ayan beyan görünüyor.
Elbette bu hemen birkaç ayda olacak bir şey değil. Ülkemiz üzerinde son 6-7 yıldır yeni bir oyun oynanıyor. Nihai hedeflerine ulaşmak içinde önce ortamı oluşturup sonra beklemeye çekilecekler. Avrupa’nın niyetini tabi ki biliyoruz da asıl önemli olan bu duruma karşı biz ne gibi önlemler alıyoruz? 30-40 yıl öncesinin diplomasi anlayışıyla bir yere varamayız. Ya da Avrupa’nın şuan ki tavrının sadece referandumla, Avrupa devletlerinin kendi iç seçim çekişmeleriyle ilgili olduğunu savunan sığ yazar ve politikacı yorumlarıyla da bir yere varılamaz. Şimdi ihtiyacımız olan tek şey vizyonlu, olayları doğru okuyup ona göre taktik geliştirilmesini sağlayacak uzman bir kadro ve dirayetli bir lider. İçinden geçtiğimiz tarihi sürecin sonunun ne olacağını Allah ömür verirse hep birlikte yaşayıp göreceğiz.
Yazının başlığını İsmail Kılıçarslan’ın “Amerika sen busun” şiirinden ilham aldım. Zihniyet açısından günümüzde Amerika ve Avrupa ülkeleri arasında zerre kadar fark yok. Amerika ve Avrupa’ya şu an egemen olan zihniyeti ve bu kafa yapısındaki insanların gerçekte ne olduğunu İsmail Kılıçarslan’ın şiirini okuyarak öğrenebilirsiniz…