Musab Seyithan
Musab Seyithan Aşk ve Sevgi Üzerine

Aşk ve Sevgi Üzerine

Bu haftaki yazımda, bizleri bunaltan hayat pahalılığı, Rusya-Ukrayna savaşı ve Kılıçtaroğlu’nun abuk-sabuk açıklamalarından uzak kalarak özellikle eşler arasında yaşanması gereken aşk ve sevgi üzerinde duracağım. Belki boşanmaların hızla arttığı günümüzde, bu konuda düşünmemize katkısı olur. Çünkü evliliğin, olmazsa olmazı olan sevgi konusunda kalplerimiz çoraklaştı.

Sevgi, evlilik kurumunun vazgeçilmez tutkalıdır ve Allah vergisidir.  Sevgi temeli kaybolmuş bir ailenin, eşler ve çocuklar için mutluluk kaynağı olması mümkün değildir. Ya menfaat temeline dayanan bir limitet şirketine dönüşmüştür, ya da her türlü hır-gürün cirit attığı azap cenderesine…

Öyleyse evlilikte aşk ve sevginin önemi izahtan vârestedir. Pekiyi nedir bu aşk? Sevgi ile aşk arasında ne gibi ilişki var? Bunları Amerikalı yazar ve evlilik danışmanı Dr. Garry Chapman’ın  “Beş Sevgi Dili” adlı eserinden faydalanarak anlamaya çalışalım. Her şeyden önce evli çiftlerin, bu kitabı baştan sona bir şurup gibi içercesine okumalarını hararetle tavsiye ederim. 

Çoğumuz evliliğe, âşık olarak başlarız. Halk arasında “cicim ayları” denilen evliliğimizin ilk yılları; heyecanlı ve zirveye ulaşmış bir âşık olma dönemidir. Bu dönemde gözümüz birbirimizden başkasını görmez. Uykuya birbirimizi düşünerek dalarız. Uyandığımızda ilk aklımıza gelen odur. Kısa süre de olsa ayrıldığımızda, birlikte olmayı özleriz. Onunla birlikte zaman geçirmek, cennetin kapısı önünde oyun oynamaya benzer.  Âşık olan biri, sevdiği kişinin “mükemmel” olduğu inancına sahiptir. Gerçekten âşıksak, bunun “pazara kadar değil mezara kadar” süreceğine inanırız. “Şu anda hissettiğimiz harika duyguları her zaman hissedeceğiz. Hiçbir zaman, hiçbir şey aramıza giremez. Hiçbir şey birbirimize duyduğumuz aşktan daha üstün olmayacaktır. Mukaddeslerimizden sonra aşkımız gelir. Senin için Erciyes’ten kar bile getiririm. Bazı evli çiftlerin bu duyguyu kaybettiğini gözlemliyoruz. Fakat bu bizde olmayacaktır. Belki de onlar gerçek aşkı hiç yakalayamadı” diye karşılıklı fikir yürütürüz.

Maalesef âşık olma tutkusunun “mezara kadarlığı” gerçek değil, bir hayaldir. Âşık olma olgusu üzerine geniş kapsamlı bir çalışma yapılmış, çok sayıda çift incelendikten sonra, romantik bir tutkunun ortalama sürecinin iki yıl olduğu, taş çatlasa üç yıl süreceği sonucuna varılmıştır. Bu süreç sonunda hepimiz bulutlardan iner, ayağımızı tekrar toprağa basarız. Gözlerimiz açılır ve karşımızdaki kişiyi olduğu gibi görürüz. Onun bazı kişisel özelliklerinin gerçekten rahatsız edici olduğunu fark ederiz. Bazı davranış tarzı sinir bozucudur. Hâlbuki aşk sürecinde o, kusursuz ve harika idi. Süreç tamamlandıktan sonra o âşık olduğumuz insan; incitecek, kızacak, hatta sert sözler sarf edip eleştirel yargılarda bulunacak kapasitededir. Âşık olduğumuzda göz ardı ettiğimiz bu küçük özellikler, koskoca dağlara dönüşmüştür.

Saçların lavaboyu tıkaması, küçük lekelerin aynayı kaplaması, pantolonların askıya asılmayışı, çekmecelerin açık bırakılması, çorapların uluorta atılışı” artık tartışma konusu olmaya başlamıştır. Artık bir bakış incitmekte, bir söz yıkabilmektedir. Sırılsıklam âşık olanlar birbirine düşman, evlilik de bir savaş haline gelebilir. Pekiyi âşık olma harikası ne oldu? Demek ki, âşık olma saplantısının  “mezara kadar sürecek” fikri, yanlış bir bilgiydi. Âşık olma durumunun meydana getirdiği “havada uçma”  duygusu bizde, çok güzel bir ilişki yaşadığımız inancını doğurur. Birbirimize ait olduğumuzu hissettirir. Bütün sorunları yenebileceğimize inanırız. Birbirimize karşı çok fedakâr olduğumuzu düşünürüz. Mutluluğumuz için yapamayacağımız şey yoktur. Bu düşünceler hayalden ibarettir. Düşündüklerimiz ve hissettiklerimizde samimiyetsiz olduğumuzu değil, gerçekçi olmadığımızı gösterir. İnsan tabiatının gerçeğini hesaba katmayı akledemiyoruz. Tabiatımız itibariyle hepimiz “BEN” merkezciyiz. Hiç birimiz bütünüyle fedakâr değiliz. Âşık olduğumuz zaman hissettiğimiz  havada uçma”  duygusu bizi bu yanılgıya düşürür. Haşr suresi 9. ayette dile getirilen ve “ÎSAR” denilen “Başkasını kendine tercih etme” fedakârlığı pek az insana nasip olacak bir istisnâî haslettir. İnsanoğlunun tabiatında hâkim olan “ben merkezcilik”tir. Onun için “hiç birimiz bütünüyle fedakâr değiliz” demek zorunda kalıyoruz. Bundan dolayı, âşık olma sürecimiz, bir kere doğal akışını tamamladı mı -ki o da iki veya üç yıldır-  dünyanın gerçeklerine döner ve kendimizi öne çıkarmaya başlarız.

Âşık olmak, iradeye bağlı bir eylem, ya da bilinçli bir seçim değildir. Genellikle uygun olmayan zamanlarda ve umulmadık kişilere âşık oluruz. Âşık olmak, gerçek sevgi de değildir. Çünkü çaba göstermeden yaşanır. Âşık olan kişi, gerçekte, karşısındakinin gelişimine yardımcı olmakla ilgilenmez. Çünkü onun kesinlikle gelişmeye ihtiyacı yoktur, zira o, mükemmeldir. Sadece onun mükemmelliğini korumasını umarız. Genellikle akıl yürütme yeteneğimizi devreden çıkarır ve sık sık kendimizi daha ciddi anlarda asla söyleyemeyeceğimiz ve yapamayacağımız şeyleri söyler ve yaparken buluruz.

Duygu dalgaları dindiğinde, aramızdaki farkların ışığa çıktığı gerçek dünyaya geri döndüğümüzde, çoğumuz kendimize “bir çok konuda anlaşamadığımız halde neden evlendik ki?!” diye sorarız. Ama aşkın doruğundayken, önemli her konuda anlaştığımızı düşünmüştük. Demek ki aşkın gözü körmüş. Âşık olma sürecini, geçici bir duygusal yükselme olarak kabul edebilir, artık eşimizle birlikte GERÇEK SEVGİYİ kovalayabiliriz.

Gerçek sevgi de tabiatı icabı duygusaldır fakat tutkulu değildir. Akıl ve duyguyu birleştiren bir sevgidir. İradeye bağlı bir eylemdir ve disiplin gerektirir. Aşk ise, aklı devreden çıkartarak duyguyu balonlaştırır.

En temel duygusal ihtiyacımız âşık olmak değil, birbirimiz tarafından gerçekten sevilmektir. Sevginin içgüdüyle değil, akıl ve seçimle büyüdüğünü bilmektir. “BENİM, BENİ SEVMEYİ SEÇEN VE BENDE SEVİLMEYE DEĞER BİR ŞEY GÖREN BİRİ TARAFINDAN SEVİLMEYE İHTİYACIM VAR” talebine sevgiyle karşılık verebilmektir. Şu da inkâr edilemez bir gerçektir ki, âşık olma süreci, vadesini tamamlamadan gerçek sevgi de başlayamaz. Demek ki, gerçek sevginin yolu da aşktan geçmektedir. Âşık olma süreci tamamlandıktan sonra yavaş ve emin adımlarla “SEVGİ” sürecine geçilirse evlilik hayatımız sağlam adımlarla devam eder. O zaman, mükemmel olmadığımızı anlar ve birbirimizi olduğumuz gibi kabullenmiş oluruz. Aşk süreci tamamlandıktan sonra sevgi sürecine sağlıklı geçiş yapılmadığında evlilik bitebilir. Onun için sağlıklı evlilik için sevgi öncesi aşk gereklidir.

Öyleyse AŞK, EVLİLİK KİTABININ YALNIZCA GİRİŞ KISMIDIR. KİTABIN KALBİ, AKILCI VE İRADELİ SEVGİDİR.  İSTENİLEREK YAŞANANDIR. BİRBİRİMİZİ OLDUĞU GİBİ KABUL EDEREK SAĞLIKLI BİR EVLİLİK HAYATI SÜRDÜRMEKTİR. 

Evlilik için sevgi deposunu dolu tutmak, tıpkı bir otomobilin yakıt tankını dolu tutmak kadar önemlidir. Evliliğimizi boş bir sevgi deposu ile yürütmek, arabamızı yakıtsız yürütmeye çalışmak gibidir. Sevgide kalın, mutlu olun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Musab Seyithan Arşivi