Musab Seyithan
Musab Seyithan Aileden Sorumlu Bakanımıza bakar mısınız?

Aileden Sorumlu Bakanımıza bakar mısınız?

Aileden sorumlu Bakan Derya Yanık, LGBT’lilerle ilgili olarak; “Nefret söylemini yanlış buluyorum. Devletin, her insanın, her vatandaşın temel insan haklarını koruma ve teslim etme yükümlülüğü var” diye buyurmuşlar.

Aile hayatını bitiren, insanı şehvetin kölesi yapan ve bunu da fıtrata aykırı bir biçimde sapık ilişkilerle gerçekleştiren LGBT türü bir hayatı tolere etmek, Batı’nın geldiği son durumdur ve bir Batı değeridir. Müslümanın bunu bir insan hakkı ve cinsel tercih olarak görmesi ve böyle pazarlaması, bu hayat tarzını hoşgörü ile karşılaması da bir ezikliktir. Kendi değerlerine gafil, kâfirin değerlerine sahip çıkma kompleksidir.

Hâlbuki aile, toplumu doğuran ana rahmidir. Neslin inşasında, “Okçular tepesi” gibi stratejik bir öneme haizdir. Çocuğun yedi yaşına kadar kişiliğinin üçte ikisi ailede oluşur. Daha sonraki döneminde de takip ve kontrol edilerek kalan üçte birlik şahsiyet inşasıyla çocuk, ailesi ve toplum için katma değer üreten, sağlam kişilikli bir birey olarak hayatta yerini alır. Onun için aile, insan yetiştiren bir atölye konumundadır. Aile, çocuğuna ekilmesi gerekenleri zamanında eken, sökülüp atılması gerekenleri de zamanında söküp atan kutsal bir kurumdur. Dolayısıyla aile hayatını yok eden LGBT sapıklığına söz etmeyi “Nefret söylemi” olarak görme talihsizliği Sayın Bakan Derya hanıma düşmez.

Allah (c.c) bu hayat tarzına müsaade etmemiştir ve bunu bir insan hakkı olarak da görmemiş aksine insanlık dışı bir davranış kabul etmiştir Derya Hanım. Yüce Rabbimiz, Hayat Kitabımızda; “Allah, sizinle din konusunda savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayanlara iyilik yapmanızı ve adaletli davranmanızı yasaklamaz. Çünkü Allah, âdil olanları sever.” (60/Mümtahine:8) buyurarak kâfirlerle beraber yaşamayı, onlara iyilik yapmayı öngörmüştür fakat Lût kavmini, yaptığı cinsel sapıklık yüzünden yere çakmıştır.

“Lut’u da (kavmine gönderdik.) Hani (Lut) kavmine: ‘Sizden önce âlemlerden hiç kimsenin yapmadığı bir fuhşiyatı mı yapıyorsunuz?’ demişti. Şüphesiz ki sizler, kadınları bırakıp erkeklere şehvetle yaklaşıyorsunuz. Siz, aşırı giden taşkın bir toplumsunuz.(7/A'râf: 80-81).

“Helak emrimiz gelince oranın altını üstüne getirdik ve üzerlerine sağanak halinde, Rabbin katında işaretlenmiş taşlar yağdırdık.” (11/Hûd:82).

Görüldüğü gibi LGBT’lilerin yaptıkları, üzerlerine taş yağdırmayı gerektiren şenî’, onursuz, âdi, insanlık haysiyetiyle bağdaşmayan, fıtrat dışı bir iştir. “Peki, Lût kavmine bile taş çıkartan bu LGBT’lilere niye taş yağmıyor?” denilebilir. Fakat bu konuda kabul edilmiş bir peygamber duası vardır. Rasûlullah’ın (sav), bütünüyle namaz kıldığı bir gecede, fecirle birlikte selam verdiğinde ona; “Ya Rasûlallah! Bu gece o kadar namaz kıldınız ki, daha önce böyle namaz kıldığınız görülmedi” diye sorulunca şöyle buyurdu: “Evet, o ümit ve korku namazı idi. Rabbimden üç şey istedim, bana ikisini verdi birini vermedi. Rabbimden bizi, bizden önceki ümmetleri helak ettiği şey ile helak etmemesini istedim, bunu bana verdi. Rabbimden, dışımızdan bir düşmanı bize galip getirmemesini istedim, bunu da bana verdi. Bizi fırka fırka ayırmamasını (ümmetimin bir birine düşürülmemesini) istedim, bu isteğimi kabul etmedi.” (Müslim, Fiten 5, Hadis no:2890; Tirmizi, Fiten 14, Hadis no:2175)

İşte bugün Lût kavminin işlediği cinsel sapıklık, birçok batı ülkesinde baş tacı edilmesine rağmen, Rasûlullah’ın (sav) bu kabul olunmuş duası sayesinde, ister dâvet, isterse icabet ümmeti olsun, Muhammed Ümmeti, diğer ümmetler gibi toplu helak cezasına çarptırılmamaktadır.

Bugün, LGBT adıyla örgütlenen cinsel sapma türleri, Avrupa ülkelerinde gerekli rağbeti gördüğü gibi, bu ahlaksızlık, Türkiye’de de kendine alan açarak çekirge sürüsü gibi yayılıyor. Eğer halkının ezici çoğunluğu Müslüman bir ülkede bu cesareti buluyorsa, üzerinde çok düşünmeli, “Nerede yanlış yapıyoruz?” diye öz eleştiri yapmalıyız.

Bugün Batı’nın özgürlük anlayışı “İnsanı, dinin boyunduruğundan kurtararak her şeyi, arzu ettiği şekilde tercih etmek ve yapmaktır.” Yani Batı medeniyeti, insanın nefsanî arzularının boyunduruğuna girmeyi, hevâ ve hevesine köle olmayı özgürlük olarak kabul ediyor.

Hâlbuki insan, ya Allah’ı ilah edinerek O’nun emir ve yasaklarına uyar, ya da hevâ ve hevesini yani nefsanî arzularını ilah edinerek onun güdümüne girer. Batının seçtiğinin adı özgürlük değil, Yüce Varlığın emrinden çıkıp nefse köle olmaktır. Bu durumu Yüce Allah şöyle dile getirir: “Kendi istek ve tutkularını/hevâsını ilah edineni gördün mü? Şimdi ona karşı sen mi vekil olacaksın?” (25/Furkan:43)

İşte hevâ ve hevesini ilah edinmiş Avrupa medeniyetinde ahlakî değerler yerlerde sürünmektedir. Cinsiyet eşitliğini kanunlaştırıp hayat edinen Hollanda’da, kadın ve erkeğin bulunduğu bir salonda hitap etmek durumunda olanlar, kürsüye çıktıklarında “Hanımefendiler, beyefendiler veya baylar ve bayanlar” diye söze başlaması, cinsel ayrımcılık olarak kabul edilmekte ve kınanmaktadır. Her türlü cinsel özgürlük teşvik görmekte ve arkasına devlet desteği alarak daha da kök salmaktadır. Erkeğin erkekle, kadının kadınla evliliği resmen onandığı bir medeniyette, yapılan bu işin, Lût kavminin yaptığından ne farkı var? Aslında fazlası var, eksiği yok. Ama homo bir toplum olan Lût kavmini helak eden Yüce Allah, çağdaş homoların cezasını ahirete ertelemektedir. Biz biliyoruz ki Allah, ihmal etmez, mühlet verir. Hadiste beyan edildiği üzere, Peygamberimizin kabul olunmuş duası sayesinde bu sapıklar, dünyada toplu helake uğramıyorlar. Yoksa bugün Avrupa’da yaşanan ve Lût kavmine taş çıkartan bu ahlaksızlığı yapanları Allah (c.c), helak ederek yere gömerdi.

Bu şenaati işleyenlere “insan hakkı” elbisesi giydirip güzellemeler yapmak, ezici çoğunluğu Müslüman olan Türkiye’nin -hem de aileden sorumlu- bir bakanından beklenmezdi.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Musab Seyithan Arşivi