Prof. Dr. Ramazan Altıntaş
Prof. Dr. Ramazan Altıntaş Adâlet; Eşitlik midir Yoksa Denge midir?

Adâlet; Eşitlik midir Yoksa Denge midir?

Sözlükte adâlet, her türlü sapmanın ve haksızlığın karşıtı olup,  bir şeyi ait olduğu yere koymak, hakkını vermek, eşit ve denk yapmak anlamlarına gelir. Bu anlamda adalet kelimesi; insaf, haklılık, söz ve eylemde doğruluk manalarını kapsayan bir denkleştirmedir. Bu durum fonksiyonellik açısından; aşırılık ve ihmalkârlık arasında bir birleştirme noktası olan terazinin diline benzer.  Bundan dolayı adalete ve adalet sistemine mizan da denilir: “Andolsun biz peygamberlerimizi açık delillerle gönderdik ve insanların adaleti yerine getirmeleri için beraberlerinde kitabı ve mizanı indirdik. Biz demiri de indirdik ki onda büyük bir kuvvet ve insanlar için faydalar vardır. Bu, Allah'ın, dinine ve peygamberlerine gayba inanarak yardım edenleri belirlemesi içindir. Şüphesiz Allah kuvvetlidir, daima üstündür. (el-Hadîd  57/25). Bu bağlamda adâlet, verilen ile hak edilen arasındaki dengeyi ifade eder.

 Her ne kadar bu denge bazı durumlarda eşitlikle gerçekleşirse de mutlak anlamda adâlet, eşitlik değildir. Bir işin değerinin emek sarfiyatının çokluğu ile orantılı olmadığı gibi..  Belki görünürde küçük bir iş gibi görülen şey, değer açısından büyük bir işe eşittir. Örneğin, mühendis birazcık düşünür proje çizmek gibi basit bir iş yapar. Onun bu düşünmesi, emrinde çalışan ve projesini gerçekleştirmek için zahmet çeken birçok insanın işine denktir. İslam hukukunda diyet ve tazminat yoluyla adaletin sağlanması da bu örneğe benzer. Öte yandan Hz. Peygamber’in; “çocuklarınıza verdiklerinizde âdil olun” (Buhari, “Hibe” 12) rivâyetindeki adalet de  “eşit”lik anlamına bir örneği oluşturur. Bu örneklerden yola çıkarak söylemek gerekirse,  yerine göre denklik ve eşitlik anlamına gelen adâlet, psikolojik manada doğruluğu, insan zihninde yerleşmiş olma durumudur.

Adalet, doğal bir ahlâk kanunudur. Allah insanın yapısına adalet duygusunu ahlâki bir ilke olarak yerleştirmiştir. İslam bireysel ve toplumsal hayatın tüm katmanlarında adâletli davranmayı emreder: “Muhakkak ki Allah, adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder, çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor” (en-Nahl 16/90) ve her türlü ayrımcılığı yasaklar. “Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi âdil davranmamaya itmesin. Adaletli olun; bu, Allah korkusuna daha çok yakışan (bir davranış) tır. Allah'a isyandan sakının. Allah yaptıklarınızı hakkıyla bilmektedir.” (el-Maide 5/8). Adâletin uygulama alanı oldukça geniştir. Kur’an-ı Kerim’e göre adâlet; konuşmada  (el-En’âm 6/152), hukukta (en-Nisa 4/58), barışta (el-Hucurat 49/9), şahitlikte (Talak 65/2), alış-verişte (el-Enâm 6/152; el-İsra 17/35) ve Allah’ı birlemede(el-En’âm 6/1) gözetilmelidir.

 Görüldüğü gibi adaleti gözetmek toplumun çekirdeği olan aile içi ilişkilerden tutun da devlet yönetimine varıncaya kadar merkezi bir konum, değer ve öneme sahiptir. “Ey iman edenler! Adaleti titizlikle ayakta tutan, kendini, ana-babanız ve akrabanız aleyhinde de olsa Allah için şahitlik eden kimseler olun. (Haklarında şahitlik ettikleriniz) zengin olsunlar, fakir olsunlar Allah onlara (sizden) daha yakındır. Hislerinize uyup adaletten sapmayın, (şahitliği) eğer, büker (doğru şahitlik etmez), yahut şâhidlik etmekten kaçınırsanız (biliniz ki) Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” (en-Nisa 4/135). Onun için toplumsal hayatta herkese insanca yaşama imkânı sağlayan sosyal adalet hizmetleri, eşitlik üzerine değil, denge üzerine kurulmalıdır. Eğer aksi bir tutum olursa, bundan toplumsal düzen ve barış zarar görür.  O halde hakkaniyet ölçüsü olan adâletin –ister lokal, isterse küresel düzeyde olsun- gerçekleştirilmesi için mücadele vermek, insan onurunu korumanın doğal bir yoludur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Prof. Dr. Ramazan Altıntaş Arşivi