3 yanlış 1 doğru eder mi?
Bu bir matematik sorusu değil. Bu aslında bir vicdan sorusu!
3 yanlış 1 doğru eder mi?
Ya da 1 yanlışın geri dönüşü olur mu?
İsmet Özel ne güzel tarif etmiş aslında;
Hepimiz insanız, diyorlar.
Hepimiz insan değiliz, hepimiz beşeriz.
Aramızdan bazılarımız insandır.
Ne yazık ki İsmet Özel haklı, hepimiz beşeriz, sadece bazılarımız insan…
Yoksa hangi kafa yapısıyla masum çocukları taşlardık. Ya da hangi vicdan söylerdi bize içinde çocuklar ve yaşlılar olan masum insanların evini ateşe vermeye çalışmayı?
Ya da soruyu şöyle soralım;
Solingen’de Neonaziler tarafından bizim soydaşlarımıza yapılanları şimdi biz başkalarına reva görür mü olduk yani?
Altındağ’da yaşayan ve günahsız olan ailelerin evini taşlamak hatta ateşe vermeye çalışarak diri diri yakma girişiminde bulunmanın Solingen katliamından ne farkı var?
Bunu yapan insan olamaz ki! Bunu yapan insan olsa bile Müslüman da olamaz Türk’te olamaz.
Çünkü bizim kitabımızda böyle şeyler yazmaz.
Çünkü biz masumlara kol kanat geren, zalimlere karşı duran bir milletiz. En azından hala içinde bu değerleri yaşatanlarımız var…
Olaya siyasi pencereden bakanlara söylüyorum. Bana hiç kimse bir çocuğun hastanelik edildiği yerde mülteci karşıtlığından, politikadan, toplumsal dengelerden, sosyolojik gerekçelerden, adalet aramaktan, haktan, hukuktan falan bahsetmesin.
“Bir çocuk Suriyeli bir katil tarafından öldürüldü, o zaman biz de Suriyeli bir çocuğu öldürelim.” Bu mu yani adalet arama şeklimiz?
Bu bir hak arama şekli değildir ki! Bu düpedüz provokasyondur, barbarlıktır…
Altındağ’da yaşanan üzücü olayda vefat eden Emirhan kardeşimizin katili bir Suriyelidir, ama bütün Suriyeliler değildir.
Bir kişinin suçunu bir etnik kökenin tümüne fatura etmek adil mi?
Her şeyden öte, masumlara zarar vermek bizim milletimize yakışır mı?
Göremiyor musunuz? Asıl mesele bizi bize kırdırmak…
Aslında mesele dün üç ağaç değildi, bugün de Suriyeliler ya da Afganlar değil!
Kullanılıyorsunuz!...
Son zamanlarda sosyal medyada paylaşılan ve pek çoğu yalan yanlış görüntülerle süslenmiş olan dezenformasyona karşı herkesin uyanık olması lazım.
Gün geçtikçe artan mülteci karşıtı söylemler ve tavırların bizi götürdüğü nokta iyi irdelenmeli. Dijital provokatörler ve bazı siyasilerin ırkçı duygularla beslediği sığınmacı nefreti, toplumda linç girişimlerine sebebiyet veriyor.
Aslında Altındağ’da yaşanan elim olayların gelişi çok önceden belliydi. Göstere göstere bir provokasyon yaptılar.
Kimse kusura bakmasın, bu konuda hem güvenlik güçlerimiz hem Ankara Valiliği hem de Altındağ Kaymakamlığı yavaş kaldı.
Gün içinde sosyal medyada ekilen nefret tohumlarına, yönlendirmelere, dezenformatif video ve fotoğraflara bakmak yeterde artardı.
Afganistanlılar üzerinden topluma gaz verildi, Altındağ’da yaşanan cinayet üzerinden toplum kışkırtıldı.
Ve sonunda insanlar Tekbir getirerek masumların evini taşlayacak kadar bilinçsizleştirildi…
Altındağ ilçesinde çıkan olaylar herkese ders olmalı. Daha da geç olmadan nefret üreten mekanizmalara karşı gerekli önlemler alınmalıdır.
Şunu da belirtmezsem olmaz; göçmenler konusunda acilen bir düzenleme yapılmalı. Ülkemizin sınırları korunmalı. Elini kolunu sallayarak kimse ülkemize giremez, girmemeli. Ayrıca bu sıkıntının uzun vadede sürdürebilir olmadığı da açık. Bir an önce uluslararası toplumla iş birliği yaparak bu konuyu çözmeliyiz. Bu konuda sadece siyasi irade değil, muhalefet, sivil toplum, medya, iş dünyası ve sanat camiası elini taşın altına sokarak bir gelecek planı oluşturmalı. Yoksa gidişat hiç iyi değil…
Şimdi yapılması gereken; Altındağ’da yaşanan olayların önüne arkasına iyice bakmak, bir daha aynı şeylerin yaşanmaması için önlem almak.