100. YILINDA ÇANAKKALE RUHU
Başarının tesadüfi olmadığına inanırım. Başarılı tüccar piyasanın ihtiyacını doğru tespit edip, vaktinde tedbir alandır. Başarılı çiftçi gene ihtiyacı önceden fark edip, o yönde emek harcayan. Örnekler uzatılabilir. Yerel yöneticilik de aynı. Başarılı yönetici geleceği görür; plan yapar; tedbir alır; gerekli adımları atar.
Bu kapsamda bugün, yaklaşmakta olan bir dönemi kamuoyunun dikkatine sunmak, bir ihtiyacı hatırlatmak istiyorum...
Çanakkale Savaşları, tarihimizin müstesna bir döneminin, görkemli bir çağının kapanmasına ramak kala ve topyekûn bir şekilde tecrübe ettiğimiz ortak bir ‘değerimiz’. Devam edegelen etkileri nedeniyle Çanakkale’yi anlamadan bugünü kavrayamayız, bugünü iyi analiz edemezsek de yarına ilişkin plan yapamayız. O nedenle, Çanakkale’yi doğru anlamalı ve iyi anlatmalıyız.
2015 yılında Savaşın 100. Yılını idrak edeceğiz. Ama bir farkla: Çanakkale’de savaşan etnik unsurlarından çoğu aramızda yok. Onların ayrı devletleri var bugün. Ayrı coğrafyalarda ve ayrı yöneticilerin idaresi altındalar. Lakin aynı kaygıları taşıdıklarını, aynı şeylere sevinip gene aynı şeylerle hüzünlendiklerini söylemeye gerek bile yok.
Hükümet birkaç yıldır Çanakkale 2015’e hazırlanıyor. Çanakkale İl’i merkez olmak üzere, ulusal ve uluslararası etkinliklerde ‘Çanakkale Ruhu’ yeniden gündeme gelecek; yeniden keşfedilecek.
Çanakkale’yi farklı kılan en önemli detaylardan biri; Kara Savaşlarının başlama günü olan 24 Nisan’ın Ermenilerin Sözde Soykırımı iddialarını dayandırdıkları ‘Ermeni komitacılara İttihat ve Terakki Hükümetince çıkarılan tutuklama kararlarına’ ‘tesadüf’ etmesi.
Tabii ki tarihsel olaylarda, özellikle de emperyalist ülkeler söz konusu olduğunda, ‘tesadüf’ diye bir şey yok. Emperyalist işgalciler, 18 Mart 1915’te Çanakkale’yi denizden geçmeye çalışırken yaşadıkları hezimet üzerine, karadan saldırıya geçtikleri güne kadar hiç ‘boş’ durmadılar. Uzunca süredir ülkenin farklı bölgelerinde ‘sulh’ içinde yaşayan Ermenileri kışkırttılar.
Komitacıların başlattığı tedhiş hareketlerine karşı alınan, ‘elebaşlarını tutuklama’ kararının uygulanma gününe denk getirilen Kara Savaşları’nı iyi anlamalı ve dünyaya da anlatmalıyız.
Çanakkale kuşkusuz bir Haçlı Savaşı idi: Topyekûn yapıldı; acımasızca planlandı; milletimizin en kutsal değerlerine kastedildi. Tüm yönlerden, kara ve deniz yolları kullanılarak başlatıldı. Haçlı ruhuyla organize edilen saldırılardan başka bir şey de beklenemezdi zaten.
Ermeni diasporası 24 Nisan 2015’e hazırlanıyor. Aynı tarih Ermeni iddialarının da 100. Yılı. O gün, Türkiye’ye karşı dünyanın her yerinde diplomatik saldırı ‘bombardımanı’ başlatacaklar. Bizleri ‘katil’ olarak ‘ilan’ edecekler. Fakat tutmaz. Yapmadığımız bir şey çünkü. Ama ‘tutmaması’ için Çanakkale’yi, ‘hazırlayan süreci’ ve ‘ertesini’ iyi değerlendirmeliyiz.
Hükümet, Çanakkale Ruhu’nu anlama ve anlatma suretiyle Ermeni tezleri de dâhil bize karşı ‘üretilen’ her türlü safsataya karşı bir ‘aşı’ geliştirme çabası içinde. Sürece birkaç yıl önce şahsen benim de dahlim oldu. Neler yapılabileceği konusunda, zamanın Çanakkale Valisi olan arkadaşım aracılığıyla kafa yorma, fikir geliştirme ve akabinde karar vericilerle paylaşma imkânı buldum.
Çanakkale Ruhu, düşündüklerimizin çok ötesinde, çok ulvi ve çok büyük. Milli Şairimizin konuyla alakalı ifadeleri boşuna değil yani. O dönemi iyi anlar ve anlatırsak, insanlığın bugününe ve yarınına yönelik çözümler üretebilme imkânımız ortaya çıkacak.
Geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev’e ülkemizi ziyareti esnasında yaptığı ‘Çanakkale daveti’ vesilesiyle mesele gündeme geldi. Başbakan 105 ülke liderinin Çanakkale’de yapılacak faaliyetlere davet edileceğini açıkladı. Yapılacaklar karşılaştırıldığında, ‘ülke liderlerini davet’ 24 Nisan günü doruğa ulaşacak hassasiyetin sadece bir kıvılcımı.
‘100. Yılı bir Çanakkale Yılı, Türkiye Yılı haline getirebilme başarımız’ önümüzdeki dönemde bizi çok rahatlatacak. Uluslararası siyasetteki tezlerimiz, ilişkilerimiz, faaliyetlerimiz daha fazla ilgi uyandıracak.
Üzerimize yıkılmaya çalışılan ‘katil’ yaftası 20. YY’ boyunca yakamızı bırakmadı. ‘Yavuz Hırsız’ aymazlığıyla bize saldıranlara karşı ‘savunma’ refleksiyle hareket ediyor olmamız zaman zaman hata yapmamıza da neden oldu.
2015 bu anlamda önemli. Çanakkale’den bir Pax Ottomana, yani bir Osmanlı Barışı çıkarabiliriz. O ruhu diriltebiliriz. Çanakkale’de İmparatorluğun her tarafından şehitler verdik: Filistin, Kafkasya, Kosova, Mısır, Suriye fark etmez.
Tüm coğrafya içinde, en fazla şehit veren illerin başında Konya geliyor. Bununla gurur duyuyoruz. Benim ailemden de bir şehidimiz var. Milletimizin birlik, bütünlük ve selametinde en önemli kilometre taşlarından olan, Çanakkale Ruhu’nun teşekkülünde Konya, rolünü oynadı. Üzerine düşeni yaptı.
Türkiye ve dünyanın bugün o ruha her zamankinden daha fazla ihtiyacı var: ‘Unutulan’ ve ‘ihmal’ edilen ‘ruhu’ yeniden değerlendirmeliyiz. Tekrar hatırlamalıyız.
Konya’nın yüzyıllardır dünyaya sunduğu evrensel değerler Çanakkale Ruhu’ndan farklı değil. Adalet, sevgi, saygı, sorumluluk, hoşgörü, cömertlik, vefa, sadakat ve iffet gibi değerlerin tamamı mevcut.
Bu değerler, o günün zor şartlarında, işgalci emperyalistlere karşı gösterildi. O şartlarda sergilenen değerlerin teşekkülüne katkı sağlayan Konya bu nedenle önemli.
24 Nisan’a giden süreçte, ‘şimdi yeni şeyler söylemek lazım’. Yeni adımlar atmak gerekiyor.
Ne yapılabilir? İşte ilk anda akla gelen birkaç tanesi:
Türkiye’ye gelecek liderlere Konya’da organize edilecek bir etkinlik, mesela Gül Bahçe’de bir Mesnevi Ziyafeti.
‘Kardeş kent’ yöneticilerine Konya daveti; Çanakkale Ruhunu onlara anlatma.
Çanakkale Ruhu’nda Konya izlerini anlatmak üzere materyal bastırma.
Şehitlikte halka yönelik sergiler, sosyal ve kültürel faaliyetler.
Balkanların en büyüğü olan Gelibolu Mevlevihane’sinde organize edilecek bir Sema töreni.
Konya’lı Çanakkale şehitlerinin yakınlarına dönük Konya’da büyük bir program organizasyonu, şükran belgesi takdimi.
Konya, daha fazlasını yapabilir.
Türkiye hazırlanıyor. Konya da hazırlanmalı.
‘Demedi’ denmesin.