ZANA İN, DEMİRTAŞ OUT…
Çözüm süreci, “Dolmabahçe deklarasyonu” ile yeni bir eşiği daha başarıyla geride bıraktı. Finale yaklaştıkça, süreci sabote etmek isteyenler artık sürecin merkezinde duranları devreye sokuyorlar. Sürecin merkezinde Devlet, Öcalan, Kandil ve HDP var. Devletin sorunu çözmedeki kararlı duruşunda ve samimiyetinde değişiklik yok. Ancak masanın diğer tarafında oturanlar hakkında ciddiyet ve samimiyet, çözümü gerçekten isteyip istememe konusunda ciddi endişeler var. Öcalan, sorunun çözümünden yana. Ancak Kandil ve HDP’nin karmaşık ilişkileri ciddi bir handikap.
Çözüm sürecinde 2 yıldır alınan mesafenin anlam ve önemine baktığımız zaman özellikle HDP’nin dilinde değişiklik olması gerekiyordu. Ancak tam tersine HDP’nin gerek sürecin başlatıcısı, gerekse bugüne kadar sürecin devam etmesinin en önemli aktörü olan Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AK Parti hükümetine yönelik kullandığı dil daha agresif ve incitici bir hal almıştır. “Dolmabahçe deklarasyonu” Hükümet temsilcileri ve HDP temsilcileri tarafından kamuoyu önünde açıkça ilan edildikten sonra Selahattin Demirtaş’ın yaptığı açıklamaların hiçbir makul izahı olamaz.
Öcalan’ın istediği 10 maddenin tamamının, Devlet ve hükümet adına hiçbir itirazda bulunulmadan kabul edildiğinin ilan edildiği “Dolmabahçe deklarasyonunun” sevinci daha Güneydoğu’ya ulaşmamışken; Antalya’da kameraların karşısına geçen Demirtaş, üzgün ve süzgün bir yüzle hiç de mutlu olmadığını göstermişti. Yaptığı açıklama hem ruhu hem de üslubu itibariyle olumsuzluklar içeriyordu. Süreç bakımından “yapıcı” olması bir tarafa “yıkıcı” bir yaklaşımı ortaya koyuyordu. Bununla yetinmeyip, “Hükümete zerre kadar güvenmiyorum” diyerek de süreci kalbinden vurmayı denedi.
Demirtaş’ın bu sert ve sürecin ruhuna ters açıklamalarını Öcalan’a bağlayanlar olsa bu doğru değil. Öcalan’ın Demirtaş’a böyle bir görev vermiş olması inandırıcı değil. Öcalan, hükümete hem güveniyor hem de bu sorunu çözeceğine inanıyor. Demirtaş’a rol biçmek isteyen Öcalan değil, kartel ve Paralel Yapı medyasının temsil ettiği güçlerdir. Demirtaş’a, hükümete karşı çözüm sürecini sabote rolü biçmek isteyenlerin, “Kürtlerin dostu olmadığını” bilen Öcalan, seçimden sonra HDP’nin barajı aşamamasını gerekçe göstererek kamuoyuna yeni bir lider sunacak.
Sürecin en başından itibaren, çözüme olan inancını ortaya koyan ve desteğini açıklayan, “Bu işi Tayyip Erdoğan çözer” çıkışı ile de herkesi şoke eden Leyla Zana, 7 Haziran seçimlerinden sonra partinin başına geçecek isimdir. İmralı heyetine dahil olan Zana, Kandile gidip geliyor ve Demirtaş’ın yine ortadan kaybolmasıyla birlikte parti adına açıklamalar yapıyor. HDP ve Demirtaş’ın sert bir şekilde karşı çıktığı başkanlık sistemini, Zana “Türkiye için olması gerekiyor” diyerek seçmenlerine anlatmaya başladı bile.
Siyasi yasağı Aralık 2014’de sona eren Zana, HDP’nin zirvesine giden yolda resmi prosedürleri de kamuoyunun dikkatini çekmeden sessizce yerine getiriyor. Diyarbakır Bağımsız Milletvekili olan Zana, 5 Mart İmralı ziyaretinden sonra; hem HDP’ye üye oldu, hem de milletvekili adaylığı için başvuru yaptı. Kürt siyasi hareketinin simge isimlerinden biri olan Zana’nın çözüm sürecine katkısı daha güçlü olacaktır. Zana’nın Türkiye’nin büyük destek verdiği Barzani’ye yakın olması önemli bir artı değerdir.
HDP'nin barajı aşıp Meclis'e girmesi halinde Türkiye’nin önünde yepyeni bir yol açılacak. Meclis’e giren HDP’den, Öcalan ve Kürt kamuoyunun beklentisi, AK Parti ile işbirliği yaparak, ülkenin demokratikleşmesine ve Anayasayı değiştirmesine katkı yapmasıdır. HDP baraja takılıp Meclis dışında kalırsa da Türkiye’nin önünde yepyeni bir yol açılacaktır. O zamana da Öcalan ve Kürt kamuoyunu beklentisi, “sokakları yakıp yıkma” siyaseti değil, hükümetin yapmayı taahhüt ettiği yasal ve anayasal değişiklikler konusunda sokakta önünü açmaktır. Ya mecliste, ya da sokakta hükümetin önünü açacak, hükümete destek olacak bir HDP bekleniyor.
Demirtaş ile bunun olmayacağı görüldü. Çözüm sürecine inanmayan ve AK Parti hükümetine güvenmeyen bir Demirtaş ile yürümek yerine, çözüm sürecine inanmış Leyla Zana'nın süreci götürmesi daha mantıklı bir tercihtir. Çözüm süreci, bir kişinin şahsi ikbaline feda edilemeyecek kadar büyük ve değerli bir projedir. Bir halkın, bir milletin, bir bölgenin, bir ümmetin ve de dünyanın aydınlık ve adil yarınları için hayati bir projedir. Demirtaş veya bir başka ismin kişisel hırs, makam ve mevki beklenti ve hesaplarına feda edilemez…