Şenol Metin
Şenol Metin Yükseköğretim sistemimiz bakanlığını arıyor!

Yükseköğretim sistemimiz bakanlığını arıyor!

Türkiye’nin 10 yıldır çabaladığı Orta-Gelir Tuzağından çıkabilmesi inovatif, creatif  beyinlerin yetiştirilmesine bağlıdır. Bu beyinleri yetiştirecek olan üniversitelerimiz maalesef gençliği, akademiyi tehdit olarak gören 12 Eylül Askeri Cuntasının üniversite tasavvuru olarak doğmuş Yükseköğretim Kanunu ile yönetilmektedir. Kanunu işletenlerin ve Kurul üyelerinin kimliklerinden bağımsız olarak, ontolojisi güvenlik olan bu kanun kurgusu gereği sistematik çatışma üretmektedir. Çatışan tarafların birbirini jurnallemesi üzerine kurulan sistem, üniversite içi denetim mekanizmalarının çalışmayışının da etkisi ile acil kaçış rampası sosyal medya üzerinden beslenerek sürekli manşet olmakta ve S.O.S vermektedir. Bilim alanındaki çalışmaları ile medyada yer alması gereken akademi cinayet, taciz, mobbing, neopotizm, şatafata dayalı yolsuzluk manşetleri ile gündem olmaktadır.  Güvenlik öncelikli, gençliğe ve akademiye potansiyel suçlu gözü ile bakan 12 Eylül askeri cuntasının hazırladığı  Yükseköğretim Kanunu ile bu manşetleri daha çok göreceğiz. Çünkü bu kanunun kurgusu budur.  

Çatışma üreten ilk fay hattı idari personel ile akademik personel arasında tesis edilmiştir. İşbölümünden ibaret bir farktan çatışma üretebilmek büyük bir maharettir, tebrik ediyorum. 12 Eylül Askeri Cuntası bununla yetinmemiş akademik personelin kendi içinde de bir çatışma alanı üretmiştir. Araştırma görevlileri ile öğretim üyeleri/bölüm başkanlıkları arasındaki fay hattı; yetiştirme maçlı kurgulanması gereken bir modelden çatışma üretebilmek te herhalde yalnızca bizimkilere mahsustur. Bölümler ile Dekanlıklar arasındaki çatışmaya hiç değinmiyorum bile, o kadar sıradanlaştı ki… Gün geçmiyor ki dekan ile bölüm başkanı arasındaki bir kavga medyada yer almasın…

Evet, niye böyle oluyor?

Cevap Batılı/Batıcı/Batıl ‘hegemonya/yönetme’ Paradigmasında saklı;

Büyük İskender,  Aristo’ya sorar:

İnsanları tahakkümüm altında tutabilmek için ne yapmalıyım?

Aristo;

İnsanların arasına nifak tohumları ekeceksin.

Birbirleriyle savaşınca, hakem olarak kendini kabul ettireceksin.

Ama anlaşmaya giden bütün yolları tıkayacaksın!

Hakem ve hakim konumu böylece sürdüreceksin.

12 Eylül Askeri Cuntası Aristo’yu iyi okumuş. Çatışma üretmeyi öğrenmişler ama çatışma yönetmeyi öğrenememişler ve kurdukları sistem hala çatışma üretmeye devam ediyor.  Bu nedenle 2547’de  kısmi bir revizyon değil topyekün yeniden yazım gerekli.

Bu yazımda odaklanılması gereken ilk husus Yükseköğretim sisteminin kim tarafından ve hangi örgütsel modelle yönetileceğidir.

Yükseköğretim sisteminin üst yönetiminin Bakanlık olarak örgütlenmesi ve üniversitelerimizin Yükseköğretim, Bilim ve Kültür Bakanlığının ana hizmet birimlerini oluşturması düşünülebilir. Atom Enerjisi Kurumu, Uzay Ajansı, TUBİTAK, İleri Teknoloji Enstitüleri gibi bilim üreten kuruluşlar ile Kültür ve Turizm Bakanlığının Kültür bölümü, Gençlik ve Spor Bakanlığının gençliğe hizmet üreten Gençlik birimi ile Yurt birimi, Meclise bağlı Milli Saraylar Birimi, kurulacak Yükseköğretim, Bilim ve Kültür Bakanlığının bağlı, ilgili kuruluşları olabilir. Yükseköğretim Kurulu ise kamu yönetiminde örneklerini çokça gördüğümüz Regülatör  Yapı (EPDK, RTÜK, vb.) olarak kurgulanmalıdır. Standart belirleyen ve bu standartları denetleyen bir kurul olarak işlev görmelidir.

Yükseköğretim, Bilim ve Kültür Bakanlığının ana hizmet üreticisi üniversitelerimiz, fonksiyonel boyutta görev tanımını net yapmalıdır. Üniversitelerimiz, hizmet sunumundan özelikle de sağlık hizmeti sunumundan vazgeçmelidir. Üniversitelerimizin ağırlıklı işlevi eğitim-öğretimdir ve buna öncelik vermelidir. Araştırma işlevi için ise spesifik konuya indirgenmiş faaliyet alanı ile  özel olarak kurgulanmış örgüt yapısı ile Batıda örneklerini çokça gördüğümüz Araştırma Üniversiteleri kurulmalıdır. Bu üniversiteler kesinlikle kitlesel eğitim-öğretim yapmamalıdır. Araştırma Üniversitelerinde eğitim-öğretim yalnızca nitelikli araştırmacı temininin bir boyutu olarak değerlendirilmelidir. Tekraren ifade ediyorum, araştırma üniversiteleri kesinlikle kitlesel eğitimin sayılarının cazibesine kapılmamalıdır.

Üniversitenin temel eğitim birimi Fakülte olarak kurgulanmalıdır. Önlisans, lisans ve lisansüstü düzeylerde eğitim, Fakültelerce verilmelidir. Yüksekokul, Meslek Yüksek Okulu, Uygulamalı Bilimler Yüksek Okulu gibi bilimselliği, karşılığı olmayan okul türü uygulamalarından vazgeçilmelidir. Yalnızca lisansüstü eğitim veren üniversiteler de kurulabilir ancak lisansüstü eğitimde enstitü modeli terkedilmelidir. Üniversitelerimiz öğretim programlarını tasarlarken interdisipliner, multidisipliner hatta transdisipliner yaklaşımlara alan açacak program esnekliğine sahip olmalı ve işgücü piyasasının ihtiyaçları dikkate almalıdır. Ayrıca hem öğrenci hem de öğretim elemanı boyutunda yatay ve dikey geçişlere imkan verecek esnekliği de bulunmalıdır.

Üniversitelerimizin insan kaynakları yönetimi;

Bir sonraki yazımızda inşAllah…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Şenol Metin Arşivi