Sezai Keskin
Sezai Keskin YUKARIDAKİ DENİZ

YUKARIDAKİ DENİZ

Çin’liler, ‘’Yukarıdaki Deniz’’ diye çağırır Şangay’ı. Burası ülkenin sanayi kalbi, ticaret ve finans merkezi, bilim ve teknoloji üssü ve tarihi İpek yolunun başladığı noktadır. Bu ticaret yolu, insanlık tarihinin aydınlığa ulaşmasında büyük geçitlerden biri olmuş, değişik kültürlere, inançlara, dillere katkı sağlamıştır. "En uzak yolculuk, bir adımla başlar." dedik ve bu kez Çin’in en meşhur şehrine gidiyoruz. İniş için alçalan uçağın kanatları altından şehre bakıyorum, her şey bir tülün arkasından bakıyormuşum gibi toz bulutlu, sisli. Şanghay'ın kısa adı "Hu". Yeşim bir tepsiye düşen irili ufaklı inciler diyen de var. Geniş bir alana kurulu olması, koca bir öküzün tarlada yayılması hissi uyandırıyor bende. Nüfusu 20 milyon civarında. Huangpu nehri şehri ortadan ikiye bölmüş. Her iki yakayı birleştiren birçok köprü ve tünel var. Havaalanı şehir merkezine 60 kilometre mesafede. Taksi ile otelimize gitmek istiyoruz. Ortalıkta müşteri avına çıkan onlarca çığırtkan birden yanımıza yaklaşıyor. Elimizdeki otel adresini gösteriyoruz, bizden 400-500 RMB arasında fiyat talep ediyorlar. En ucuz teklifi vereni ararken elinde tuttuğu küçük bir kızla yanımıza yaklaşan orta yaşlarda bir Çinli kadın taksi isteyip istemediğimizi soruyor. Otel adresini gösteriyoruz. 350 RMB istiyor, isteksiz davranıyoruz. Al takke ver külah 200 RMB anlaşıyoruz. Beni takip edin diyor merdivenden çık, merdivenden in 15 dakika sağa sola yürüyoruz. Taksi başında bekleyen yamyam kılıklı bir şaklaban konuşuyor. Sonra bize dönüp ‘’bu benim kocam sizi gideceğiniz yere götürecek diyor.’’ Terminallerde bu şekilde müşteri avlayan onlarca kadın var. Havalimanından kalacağımız otele kadar gidiş-geliş üçer şeritli aydınlatmalı, kenarları yemyeşil otoban yolları var. Yol boyunca binalarda kadın-erkek iç çamaşırlarının pencere ya da balkonda asıldığını görüyoruz. Büyük apartmanlar ve gökdelenler modern bir metropol dokusuna sahip olduğunun habercisi gibi. Yerler temiz. Otele geliyoruz. Adam anlaşmaya uymuyor, 50 RMB daha fazla istiyor. Bavullarımızı bagajdan çıkarmıyor. Şiddetli bir tartışmanın ardından Şangay’daki ilk saatlerimizde sahtekar taksicinin keyfimizi bozmasına imkan vermeden, parayı suratına çarpıp eşyalarımızı alıyoruz.

nehir-kenari-3.jpg


Ertesi gün…Pencerenin camından mavi elbiseli bir bisikletli dükkanların önlerinde çıngırak çalıyor, dükkan sahiplerinin çöplerini, bisiklete bağlı üç tekerlekli arabaya koyduğunu görüyoruz. Otelimizden kalabalığın olduğu caddeye doğru yürüyoruz. İnsanlar otobüse itişip kakışmadan inip biniyor, otobüsler beyaz yeşil, birçok şoför beyaz eldiven takıyor. Birçok kişinin  elinde yeşil çay dolu şişeleri var. Bisikletliler konvoy halinde trafikte.  4 kişilik bisikletlilerin caddelerde oluşturduğu manzara görülmeye değer. Şehir düz olduğundan genellikle bisikletle ulaşımlarını sağlıyorlar. Hava ise hep puslu, nemli ve sıcak. Parklarda çılgın batı tarzı giyim ve aksesuarları ile kıvırarak göbeklerini açarak güneşlenen kızların yanı sıra yanık teni sevmediklerinden renkli ve süslü şemsiyeler kullanan genç kızlara rastlamak mümkün. Parkların her köşesinde her yaş ve cinsiyetten değişik hareket ve spor yapanları görebilir ve isterseniz siz de katılabilirsiniz. Biz de öyle yapıyoruz. Ne spora be dansa benzeyen saçma sapan bir hareket yapıyoruz. Hareketler başöğretmenin komutuna göre değişiyor. Biz hariç herkes ne yaptığını biliyor. İki gün bu hareketleri yapsanız terlemezsiniz, hareketler ağır çekim…Herkesin gözü yumuk, bizim açık…
Gün ortası ortalıkta hiç yağmur belirtisi yokken, neden Çinliler  elinde şemsiyeyle gezdiğini düşünürken aniden bastıran yağmuru görünce sebebini anlıyoruz. Tabelası Türkçe, adı Türkçe bir yere lokantaya sığınıyoruz. Adamın suratı kireç gibi. Yemekleri yiyoruz, elimi yıkamak için lavaboya girerken duvarda Kuran ayeti yazılı tablo yanındaki raflarda sıralı içki şişeleri gözüme çarpıyor. Müthiş bir tiksinti geliyor, ücreti ödeyip bu lanetli mekandan koşar adım kaçıyoruz.
‘’Pazar’’ kavramı Çin’de Batıdan çok farklı. Tek çatı altında ayni ürünün satılması halinde daha fazla müşteri çekeceğini düşünürler. Onun için şehrin birçok yerinde irili ufaklı çarşılar bulunmaktadır. Eğer inci ararsanız inci, ipek ararsanız sadece ipek satılan çarşılara gitmelisiniz.  Bu adresi önemle saklayın. 580 Nanjing West Road. Burası Fake Market (sahte pazar). Eğer şehre gelip de buraya uğramadıysanız siz Şangay’a hiç gelmediniz. Burada, bir şey satın almak için bir dükkana girdiğinizde, kesinlikle unutmayın ki, o dükkanda gördüklerinizden yalnızca “satıcı” gerçek, diğer tüm ürünler sahtedir. Beş katlı orta büyüklükte bu çarşıda malın fiyatı yok. Tamamen sizin ve satıcının arasında geçen bir yarış bu. Her katta oyuncaktan, ipek giysiye, ayakkabıdan çantaya, hediyelik eşyaya kadar ne ararsanız var. Şöyle bir göz gezdirelim diye girdik. Fiyatların cazibesine kapılınca 2.5 saat sonra elimizde bir bavul eşya olduğunu fark ettik. Hele bir dükkanın yarısını boşalttık, çıkarken kadın bileğimize kırmızı bir ip bağladı, kötülüklerden korurmuş, kendi kendine çıkmalıymış!

panaromik.jpg


Başka bir gün…Sahile doğru yürüyoruz. Her iki ucu da kilometre uzunluğunda bir yol. Sokakta o kadar çok insan var ki, bir an evlerin bomboş kaldığını düşünüyorsunuz. Sokaklarda hayretle baktığımız son model arabaların çoğunun taklit olduğunu öğreniyoruz. Uzaktan seyrederken kavga ettiğini düşündüğünüz Çinlilerin çoğu aslında sohbet ediyorlar. Çinlilere güvenmiyoruz. Cepçilik olaylarına karşın, çalınmasın diye pasaport ve fotoğraf makinemi boynumda taşıyorum. Seyyar fotoğrafçıdan mısıra, soğuk sudan terliğe kadar her yer her şey satan işportacıların istilası altında. Resim çektirdiğim sırada babasının kucağında gülümseyen şirin bir çocuğun yanaklarını okşuyorum. Bu ülkede çocuğun kafasını okşamak, hakaret kabul ediliyor, uğursuzluk getireceğine inanılıyor. Annesi, benim çocuğuyla resim çektirmem için rica ediyor. Kabul ediyorum, bir bakıyorum çocuğun altı yok. Sonradan öğreniyoruz, küçük çocukların pantolonlarının ağı yok, yani her an tuvalet yapmaya hazır ve havadar. Yorulunca az ilerdeki minik bir parkta oturuyoruz. Hafif bir rüzgar yüzümüzü yalayarak geçerken yere sesli tükürenleri görünce yerimizi değiştiriyoruz. Bu ülkede kadın ve erkek sesli olarak devamlı yere tükürmektedir. Biz de resim çektirmek için nehre yakın yere doğru yürüyoruz. Civarda aşayiş-i berkamal için bizim ormancıların kıyafetine benzeyen yeşil renkli üniformalı polisler beliriyor. Bu ülkede fazla resim çektiğiniz dikkat çekerse hemen polis çevrenizi sarıyor ve elinizdeki görüntüyü sildiriyor.

gokdelenler-2.jpg


Çinlileri tanıdıkça Asya’nın Yahudileri olduğunu daha iyi anlıyorum. Bazı alimlere göre doğudan çıkacak ve yeryüzünü kana bulayacak Yecüc Mecüc kavmi! Yeşil çayla beslenen, ceketlerinin ceplerindeki kavanozda yeşil çay taşıyan, kahvaltıdaki ördek yumurtasını, çamur, kireç ve tuzla sıvayıp, toprak altında iki ay beklettikten sonra yiyen, ekmek yerine haşlanmış pirinç seven, kısık gözlü, siyah, düz saçlı sarı ırklı insanların hikayesidir burada yazılan, ayni torna tezgahından çıkmış gibi birbirine çok benziyorlar, biz onları ayırt edemiyoruz ama onlar birbirini çok iyi tanıyorlar. Burası dünyanın atölyesi. Ülkede aşırı çok zengin ve çok fakir var. Aradaki uçurum çok büyük. Geceleri sokaklarda, kaldırımlarda uyuyan çok sayıda evsiz var. Birçok yerde tuvaletlerin kapıları yok. Buna otobüs ve tren terminalleri dahil. Gündüzleri kafe, park veya alışveriş merkezlerinde hiç aldırış etmeden devamlı uyuyan insanları görebilirsiniz. Şehirde musluk suyu içilmiyor. Sular açık kahve renginde, kirli. Astım ve solunum yolu rahatsızlıkları olanlar, hava kirliliğinin ciddi boyutlarda olduğu kente gelmeden iyi düşünmeli.
Şehirde birkaç günden fazla kalacaksanız ilk iş metroda, otobüste, hatta taksilerde geçerli olan ve para yüklenerek kullanılan Jiaotong Card almalısınız. Bu kartları herhangi bir metro istasyonundan edinebilirsiniz. Şangay Metrosunda halihazırda 12 hat mevcut. Metro sistemleri hızlı, ucuz, havalandırmalar düzgün çalışıyor; çoğu işaret ve anons İngilizce ve Mandarin olmak üzere çift dilli yapılıyor. Yoğun saatlerde trenler hıncahınç dolu olduğundan taksi tercih edebilirsiniz. Gideceğiniz yerin adının Çince yazdığı bir kağıt bulundurun; keza taksicilerin hiçbirinin ikinci bir dili yok. Bazı taksicilerin yol bilgisi sadece kendi bölgeleriyle sınırlı. Otobüsler metroya göre daha ucuz ve yaygın. Üç haneli numaraya sahip otobüslerin gece seferleri de bulunmaktadır. Gece, cadde boyunca yaşları küçük mini etekli ‘’bu gece hava çok soğuk, çay içip, ısınmak ister misin?’’ diye yanınıza yanaşan ‘’ateş böceklerine’’ rastlayabilirsiniz!  Hepsi de çok ısrarcılar, eğer bunlara aldanırsanız, bir ömür birikimi bırakabilirsin.

kordon.jpg


Açıktık, gene ismi Türkçe bir tabela gördük. Hadi dedik, içeri daldık. Ahçıyı merak ettik, Çinli garson kıza sorduk, kapı ardından ada vapuru gibi yandan çarklı bir Çinli geldi. ‘’Yok biz ustayı sormuştuk o gelsin dedik’’. ‘’Usta benim’’ dedi, ‘’engin’’ İngilizcesiyle. Birbirimize bakıyoruz. Anladık ki; tuz kokmuş burada. Adamı eskiciye satsan, mandal vermez. Ayakta; ne yapalım, girelim mi, çıkalım mı diye kararsız halde düşünürken açlığın verdiği  hisle içeri daldık. Gelen ızgaraların bazı yerleri kömür karası, bazısı ayakkabı köselesi. Hele bir de baklava var ki; kırk şahit lazım baklava demek için…Tabakların boşalmadığını görünce Türkçe konuşan, adı da Türkçe olan biri masaya gelip, yemeklerin durumunu sordu. Beğenmedik, deyince pat diye suratı düştü, meğer sulu yemekleri bu yaparmış, filmin has oğlanı bizim Çinli ızgara ustası imiş. Bundan sonra bir defa daha başka Türkçe restorana gittik, şehirde 8 tane Türkçe restoran olduğunu ve hepsinin de içki sattığını öğrendik. Allah’ın lanetlediği içkinin satıldığı yere gitmektense dünyaca ünlü restoranlarda yemeği tercih ettik. Yılların tecrübesi ve birikimi ile gözlemlediğim bir diğer husus da Çin’de yapılacak en karlı iş döner ve lahmacun satış büfeleri. İşi bilen cesur işadamları burayı keşfetmeli. İyi bir dönerci dükkanının ülkemizin adını ve damak lezzetini zedeleyen bozuk lokantaları kapatacağından eminim.
Hemen bir taksi çağırıp ‘’Sahte Pazara’’ gidiyoruz. Biz bu pazarı çok sevdik, sevinçten zıplar gibi heyecanlıyız, en alt katta bavul, çantacı, elektronikçi ve ayakkabıcıların olduğu yerdeyiz. Dükkan sahipleri bizi içeriye çekmek için ‘’arkadaş arkadaş’’ diyerek önümüzü kesiyorlar. Bildikleri tek kelime Türkçe bu. Kuş gribi gibi yakaladılar mı bırakmıyorlar. Gülücükler, konuşmalar hepsi sahte.Biz de iki kelime var devamlı tekrarladığımız ‘’Ni hao’’ (nasılsınız?) ve ‘’Xie Xie’’(teşekkür ederim) şi şi diye okunur.  Cıvıl cıvıl vitrinler arasından çiçek figür işlemeli çay fincanları hoşumuza gidiyor. Satıcı istediğimiz fiyata vermiyor, peki deyip çıkar gibi yapıyoruz. Kadın nerdeyse üzerimize atlayacak. 6 takım birden alıyoruz. Finali; Türkiye’de 300 TL’ye satın alamayacağım pardesüyu 20 USD’ya alarak yaptım. Çıkarken; arkada kalan sevgiliye bakar gibi baktım binaya ‘’seni hiç unutmayacağım’’ diyerek kısık sesle…
Çoğu ülkede telefon geçerli iken, bu ülkede en geçerli iletişim aleti el ve parmaklardır. Bu iki organ çalışmadan asla iletişim kuramazsınız. Turist enformasyon bürolarındaki görevliler dahil İngilizce bilmiyorlar. Kahvenize süt isterseniz önce elinizle ineği tarif edin, daha kolay sonuca ulaşırsınız. Restoranda çatal lazım hangi alet kullanılacak: Parmak…Bundan daha ciddi bir problem de duyma sıkıntısı. Duymuyorlar. Herkes birbiri ile bağırarak konuşuyor.
Bayanlar duymasın, Şangay,ipek ve incinin dünyada en ucuz ve en bol olduğu yerdir. Nanjing Lu; ülkenin en ünlü alışveriş caddesidir. Cadde, doğu ve batı bölümü olmak üzere iki bölüme ayrılmaktadır. Doğu Yolu, bir ticaret bölgesidir. Burada, Avrupa tarzı restoran ve kafeler, en eski ve büyük mağazalarının birçoğu burada bulunuyor. Batı Yolu, en lüks alışveriş merkezleri, ofis binaları, sergi merkezi ve 58 katı ile buranın en yüksek binası olarak öne çıkan Wheelock Meydanı Binası var. Nehrin Pudong denilen bölgesi doğu Şanghay’dır. Bu bölgede, şehrin gökdelenleri çoğunluktadır. Bunlardan birinin üst katlarına çıkıp, şehrin manzarasını izleyebilirsiniz. Şangay'da görülmesi gereken yerlerin başında şehrin simgesi dev bir TV kulesi olan Oriental Pearl Tower(İnci Kulesi) gelmektedir. 457 metre yüksekliğindeki kule, yeşilden pembeye, maviden beyaza rengarenk ışık yumağına bürünüp renk değiştirmektedir. Bu renkler çevredeki binaların cam küreleri üzerine de yansımaktadır. Kulenin atında binlerce çeşit deniz hayvanının bulunduğu dev akvaryum var. Ziyaretçilerin çoğu çocuklar. Akvaryum tam bir açık deniz müzesi gibi dev köpek balıkları, elektrik balıkları, timsahlar ve daha yüzlerce çeşit deniz canlısı görülmeye değer. Jin Mao Kulesi, kentin en gözde diğer gökdelenidir. Üçü yeraltında olmak üzere toplam 91 katlı bir binadır. Şehirde 40 katın üstünde üç bin bina varmış. Bu gökdelenler yüzünden şehir her yıl 1,5 santim batmaktaymış. Şehirde tarihi eserler azdır. Bund bölgesi Huangpu Nehri boyunca, kilometrelerce uzanan bir cadde ve eski sömürge döneminde at yarışlarının yapıldığı, girişinde "Köpekler ve Çinliler giremez" tabelası yazılı bulunan bir yer. O zamanlar burası Avrupaların yaşadığı bölgeymiş. Şimdi giriş serbest..

duvar-ustunde.jpg


Nüfusun büyük bir çoğunluğu budist olmasının yanında Çin’de çok sayıda müslüman yaşamaktadır. Şangay’da yüzbin müslümanın yaşadığını ve 7 caminin bulunduğunu öğreniyoruz. Camiler devlet tarafından yapılıyor. Huxi Camii, şehrin en bilinen camilerinden. Burası ibadet yeri olmanın yanı sıra çeşitli etkinliklerin yapıldığı ve her dinden insanların toplandığı bir yer. Cami önünde ekmek ve yumurta sıcak çayla birlikte camiye gelenlere ücretsiz dağıtılıyor. Birçok fakir bu şekilde karnını doyuruyor. Ayrıca Cuma günleri cami dışında ufak bir Pazar kuruluyor. Caminin çevresi müslüman mahallesi, etrafı dükkanlar ile halelenmiş. Camiyi gezerken islamın evrenselliğini daha iyi kavrıyor ve doğunun uzağında farklı yüzlerle aynı dini ve manevi duyguları paylaştığımız için mutlu oluyoruz. Buraya metronun yedi numaralı hattı ile kolaylıkla ulaşabilirsiniz.
Çin mahallesindeyiz; antikacılar ve çay evleriyle dolu bir yer. Soya kokusu şehrin simgesel parfümü gibi. Bütün yemekler soya yağı ile yapıldığından bu kokudan kaçma imkanınız yok. Alışmaya çalışıyoruz. Sokaklar işportacı ve ayakçılarla dolu. Yolda yürürken her an yukarıdan aşağıdan yanlardan bir ayakçı üstünüze atlayabilir  tu minits diye diye ten minits uzaktaki dükkanına götürür ve asıl dükkan başka bir dükkanın arkasındaki gizli bir kapının ardında olur.
Şangay; öyle bir yer ki, 1 gün bile kalsanız bambaşka bir insan olup dönüyorsunuz. Bana da işte böyle haller olmaya başlamıştı ki; kaçtım…

İkinci bölümün sonu…

Gelecek hafta; son durak Yiwu’dayız…Harita ile yolları bulunan 50.000 mağaza ile 7 kilometre karelik alana yayılan dünyanın en büyük toptancı marketinden izlenimlerimizi aktaracağız.       Akla hayale gelmeyecek her şeyi burda…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Sezai Keskin Arşivi