Yeni Bir 100. Yılın Başlangıcı
İnsanoğlu olarak, zamanın su gibi akıp geçtiği bir dönemin içinde yaşıyoruz. Kimi durumlarda dünyanın hızla değiştiğini fark ediyor olsak da, kimi zaman sanki her şeyin aynı, değişmemiş ve yerli yerinde kalmış gibi olduğu hissiyle yaşıyoruz.
Aslında idrak etmemizin ve ayak uydurmamızın gerektiği değişimlere şahit oluyoruz. Temelden yoksun kavramların, değerlerin altüst olduğu, insan tahayyülünün sınırlarının zorlandığı olaylar ve konular dünyamızda ve çevremizde yaşanmaktadır.
Yıllar boyunca tarihin bize anlattığı savaşları, devrimleri, imparatorlukları, çağ açan çağ kapatan padişahları ve yaşanan tüm olayların hepsini göz önüne serdiğimizde, olan biten tüm kaosların yegâne sebebinin hilal ile haç arasındaki mücadeleden kaynaklı olduğunu bilmekteyiz, görmekteyiz.
Haçlı zihniyetinin, hilalin bugünkü nesline, geçmişteki kahramanlarını unutturma, itibarlarını karalama ve yaşananları çarpıtma çabalarının asıl sebebi de savaşla yenemedikleri, her daim mağlup düştükleri Müslümanların yaşam temelini oluşturan İslâm Dinine duydukları düşmanlıktır.
Savaşı sahada kaybedenler, neslimizi hedef alarak, beyinleri yıkama, zihinleri işgal etme metoduyla kontrol altına almak çabasındadırlar. Bir yandan bunu yaparlarken bir yandan da sahip olmadıkları bir medeniyeti neslimize aşılama hedefi içerisindedirler.
Çünkü İslam dünyasında sancaktarlığın Türklere geçmesiyle birlikte, batı dünyasının İslam medeniyeti karşısında her alanda var olan güçsüz hali daha da pekişmiştir.
İslam medeniyeti her daim batı medeniyetine karşı bir üstünlüğe sahip olmuştur. Dünya üzerinde, başta kültürel alanlarda olmak üzere özellikle de askeri, siyasi, toplumsal ve ekonomik yönlerde, her daim çok daha ileri bir görüşle ve bakış açısıyla hükmetmiştir. Bu özellikler sayesinde batı medeniyetini geride bırakarak, dünyada adaletin tecelli etmesine vesile olmuştur.
Tarih boyunca her 100.yılda yeni bir medeniyet doğduğunu biliyoruz. Hiçbir medeniyet yoktur ki ilelebet devamı gelsin. Her medeniyetin insanda da olduğu gibi, bir doğuşu ve bir de yok oluşu vardır. Tamamen yok olmasa da zayıflar ve yeni bir medeniyet onun yerini alır.
Bu medeniyetlerin içinden dünyaya yön vermiş olanları çıkmıştır.
Tarih boyunca 16 devlet kurma başarısına nail olmuş olan Türklerin, İslam Diniyle müşerref olmaları sonrasında, özellikle adalet noktasında dünyaya katkıları asla inkâr edilemez.
İslam Dininin tüm emirlerini, Peygamber Efendimizin tüm uygulamalarını eksiksiz şekilde hayata geçirme çabaları sonucunda, Cenab-ı Hakkın lütfu keremine ulaşmışlardır.
“(Onlar) Allah’ın nurunu (güya) ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Hâlbuki Allah, kâfirler hoşlanmasa da nurunu (İslâm dînini) tamamlayacak(gayesine ulaşacak)tır.”
(Saff Sûresi / 61. Âyet)
Batı dünyası, İslam Coğrafyası üzerinde (özellikle son iki yüzyılda) ve başka kıtalarda uyguladığı, her türlü fitne tohumuyla temellendirdikleri sıkıntılar sonucunda, sahte mutluluklar vaad eden bir dünyaya kapı açtı. Bu dünyada kan ve gözyaşı hiç eksik olmadı. Adalet yerle bir edildi. Boyun eğmeyenlere (kendi inançlarından dahi olsalar) zulmedildi.
Çünkü onlar için asıl amaç, güç ve zenginlik sahibi olarak dünyaya hükmetmekti. İnsanlar sadece araçtı. Bu uğurda milletler köleleştirilip, sömürüldü. Ellerindeki tüm kaynaklara haksızca el konuldu. Dünyada adaletin sağlayıcısı olan Osmanlı İmparatorluğu sonrasında bu zulümler daha da şiddetlendi. Kendi insanlarının da felaket olarak tecrübe ettiği iki büyük savaşı dünyaya yaşatan yine bu batı zihniyetiydi.
Tüm bunlara rağmen İslam dünyası inancından aldığı güçle çabasını sürdürdü. Farklı devletler kurdurulsa da imanlarını koruma noktasında çok çetin mücadeleler gösterdiler.
Bu durumun yeni milenyum denilen zamanda da süreceği düşüncesi ağırlığını korumaktaydı. Ancak son 20 yılda gerek ülkemizde gerekse dünyada cereyan eden olayların, bunun pek de böyle olmayacağı işaretini herkese gösterdi. Batı dünyası kendi ektiği fitne tohumlarının ters etkisiyle yavaş yavaş yüzleşme noktasına geldi. Çünkü başkalarının sırtından elde ettikleri refah artık mutluluk vermemeye başlamıştı.
Ülkemizde ise batı zihniyetinin zihinsel hâkimiyetinin, son yirmi yılda millet nezdinde yaşanan bir uyanmayla yavaş yavaş eksildiğine şahit olduk, oluyoruz. Başta Cumhurbaşkanımızın liderliğinde yapılan tüm işlerde elde edilen başarılar dünyada ses getirdi ve Türklerin yeniden uyanışı olarak kabul edilir oldu. Bu, batı dünyasının asla istemediği, korktuğu bir uyanıştı. Çünkü bu uyanış yüzyıllardır sömürülen milletlere bekledikleri umudun kaynağı olacaktır.
Dış siyasette ilmek ilmek işlenen özenli çalışmaların meyveleri toplandı. “Kazan Kazan” formülüyle batının sömürge zihniyetine ciddi bir darbe vuruldu. Ülkeler kaynaklarına sahip çıkmak noktasında daha da cesaretle hareket ettiler.
Tüm bu gelişmeler ülke içinde milletin göğsünü kabartıp, gençleri geleceğe daha da umutla bakıp sarılmasına vesile oldu. Savunma sanayinde kendi gücüyle hareket etme kabiliyeti arttıkça caydırıcı olma özelliğimiz de pekişmiş oldu.
Sayın Cumhurbaşkanımızın “Türkiye Yüzyılı” tanıtımın yaptığı konuşmasında tüm bu detaylar dile geldi ve Müslümanların dünyada söz sahibi olma yolunda haykırışı olarak kabul gördü.
Bugün geldiğimiz noktada “dosta güven düşmana korku” veren bu durumu bizlere nasip eden Rabbimize her daim şükretmeliyiz.
Bizler de üzerimize düşeni yapma noktasında cesaretli olmalıyız.
Devletimize milletimize ve onu idare edenlere dualar etmeli, destek olmalıyız. Evlatlarımıza ecdadımızın emanetlerini daha da sağlam şekilde taşıyacakları ortamı sağlamalıyız.
Saygı ve duâ ile…