Uyanış Selçuklu…
Bugünkü köşemde; kılıcın parlattığı, kalemin aydınlattığı bir çağın öyküsünden birkaç örnek vereceğim. Bu öykü neredeyse bin yıllık bir öykü. Bu öyküden alınacak çok ders var. Sadece bin yıllık bir öyküden değil, bu öyküden neredeyse bin yıl sonra bugün kendi öyküsünü yazanlardan da bahsedeceğim elbet.
Bugünkü köşemde Selçuklu’dan bahsedeceğim…
Selçuklu bizim mihenk taşımız. Medeniyetimiz için her şeyin başladığı yer konumunda. Selçuklu her şeyden önce bizim devlet ve kültür hafızamız. Çünkü Büyük Selçuklu, kılıçla fethettiği yeri kalemle ihya eden bir medeniyet. Çünkü Büyük Selçuklu, darmadağın olmuş İslam ümmetini ve Türk milletini kenetlendiren, daha sonra ise yükselten bir medeniyet.
İslam coğrafyası kan ağlarken; Abbasi Halifeliği bir yanda, Fatımiler bir yanda Müslümanların kaderi kara günlerin gölgesinde kaderine tek edilmişken, bir güneş doğdu. Kara günleri aydınlatan, gölgelerin soğuğunu kıran, ipi kopmuş bir tespihten düşen taneler gibi sağa sola savrulan İslam coğrafyası Büyük Selçuklu Devleti’nin kanatları altına girdi.
Ve İslam dünyasının altın çağı başladı. Batı'nın karanlık çağ dediği Ortaçağ, İslam dünyasının altın çağı haline geliverdi.
Bütün bunlar durup dururken olmadı elbette.
Kılıcın parlattığı bu medeniyeti kalemler aydınlattı. Sultan Alparslan’dan başlayarak Melikşah ile devam eden kılıcı parlak liderlerin cesareti ve Nizamülmülk, İmam Gazali, Ömer Hayyam, Hazini, Hemedani ve İsfizari gibi onlarca ilim ehlinin kalemi ile büyük bir uyanış başladı.
Sultan Alparslan zamanında temeli atılan Nizamiye medreselerinin bu uyanışta payı çok büyüktü. Sultan Muhammed Alparslan’ın kurduğu eğitim sistemi ve ilim ehliydi aslında uyanışa vesile olan.
Bin yıllık bu öykü; kılıçla güçlenip, eğitim ve ilimle güneş gibi parıldayan bir medeniyet doğurmuştu. Büyük Selçuklu medeniyeti işte böyle yola çıkmıştı. Çok ihtişamlı bir öykü yazmıştı Büyük Selçuklular…
Bu öykünün son sayfasına yeni satırlar ekleyeceğimiz günlerin hasretiyle kavruluyoruz şu anda. Böylesine ihtişamlı bir öykü yazmak kolay değildir elbette. Ama kendi öykümüzü yazmaya da bir yerden başlamak gerekiyor.
Sadece bin yıllık bir öyküden değil, bu öyküden neredeyse bin yıl sonra bugün kendi öyküsünü yazanlardan da bahsedeceğimi söylemiştim yukarıda.
İşte bin yıl önceki Selçuklu’nun öyküsünü, bugünün Selçuklu’su yazmaya başladı. Selçuklu’nun mirası yine Selçuklu’dan yükselir mi acaba?
Selçuklu Belediyesi, eğitim ve kültür yatırımlarını ve yeni dönem projelerini, tanıtım programında bizlerle paylaştı.
Başkan Ahmet Pekyatırmacı konuşurken Büyük Selçuklu medeniyetini düşündüm. Nizamiye medreselerini, Nizamülmülk’ü, Ömer Hayyam’ı, İsfizari’yi düşündüm. Böyle kalem erlerine bir kez daha sahip olabilecek miyiz acaba diye düşündüm…
Başkan Pekyatırmacı anlattı, ben düşündüm…
Başkan Pekyatırmacı’nın kurduğu şu cümle, düşündüklerimin özeti gibiydi aslında: Biz; Tarihimizden cesaret alarak, Selçuklu Değerler Eğitimi Programı ile geleceğe adım attık. Geleceğimizi inşa ederken geçmişimize ait değerlerimizi asla unutmadık. Geleceğe güvenle bakan nesilleri tarihin ışığı ile aydınlattık. Çocuklarımızı değerlerimizle buluşturup, şahsiyetli ve karakterli bireyler yetiştirip, akıl, beden ve gönül bütünlüğü vizyonu ile onları geleceğe taşımak istedik. Selçuklu demek eğitim demek. Selçuklu, geçmişten geleceğe medeniyet demek…
Gerçekten de öyle, Selçuklu demek eğitim demek. Selçuklu, geçmişten geleceğe medeniyet demek. Eğitimle ilgili öyle projeler hazırlamışlar ki, dinlerken çok heyecanlandım.
İnşallah yeni bir medeniyetin yükselişi yine Selçukluların elinden olur. Dilerim ki ‘Uyanış Selçuklu’ olur…
Selçuklu Belediyesi’ne ve Başkan Pekyatırmacı’ya, eğitime verdikleri önemden dolayı bir vatandaş olarak çok teşekkür ediyorum.
Yazıma son vermeden önce, tanıtım programını planlayan, hazırlayan ve nazik ev sahipliği yapan ekibe de teşekkür ediyorum.