Hasan Mutluoğlu
Hasan Mutluoğlu ÜLKEMİZİN GÜVENLİĞİ

ÜLKEMİZİN GÜVENLİĞİ

Yaşadığımız coğrafyanın bizim için ne anlama geldiğini anlayabilmek için, dilimizden düşürmediğimiz adını, telaffuz ederken bile heyecanlanıp duygulandığımız “ANADOLU” kelimesine yüklenen mana üzerinde düşünmek gerekir.

Bin yıl öncesinde vatan yapmaya başlanılan bu toprakların önemi, uğrunda feda edilen canların, sebil edilen şehit kanları ile sulanan ve yoğrulan bu mübarek topraklar, şehit ve gazi analarının mübarekliği ile eşleştirilerek ANADOLU adını almıştır.

İlk insan, ilk peygamber Hz. Adem topraktan yaratılmadı mı? Bizim gelişimiz, gidişimiz toprakla bağlantılı değil mi? Topraktan geliş, toprağa gidiş arasındaki sürece aracılık eden analarımız değil mi?

Bu iki temel değerin anlamını gönüllere yerleştirmek, kadim değerlerimizin ruhuna uygun hale getiren bir anlayışla, yaşadığımız coğrafya, ANADOLU adını alarak, toprak ötesi bir anlama kavuşmuştur.

Gözyaşı, alınteri, şehitlerin kanı, analarımızın inanılmaz fedakarlığı ile yoğrulan ve mayalanan bu topraklar VATAN olmuş, ANADOLU olmuş, TÜRKİYE olmuştur.

Anadolu’da tutunmanın bedelini bin yıldan beri vermekteyiz. Bu vatan bizim. İçimizde yetişen hainlerin ihanetine, fitnelerin fitnesine, dışımızdaki düşmanlarımızın tuzaklarına rağmen, aynı inanç ve kararlılıkla ülkemizi korumaya ve savunmaya devam edeceğiz.

1071 Yılında;  Alpaslan’nın Malazgirt Zaferi ile, Anadolu’nun kapılarını aralaması, 29 Mayıs 1453 İstanbul’un, Fatih Sultan Mehmet tarafından Fethi ile mühürlenen, Kurtuluş Savaşı  ile perçinlenen bu vatan toprakları, -ALLAH’ın İZNİYLE- elimizden almaya kimsenin gücü yetemeyecektir.

İstanbul’un fethinde ümit aşılayan, fetihin gerçekleşmesinde unutulmaz emeği olan, Fatih’in hocası AKŞEMSETTİN’in “Unutma, sert rüzgarlar yüksek dağlarda eser” sözü, ANADOLU’da yaşamanın bedelini ne güzel tasvir ediyor.

Tarih tekerrür eder mi? İbret alınmaz ise eder. Tarih bize çok şeyler hatırlatıyor. Buna tecrübe adı verilmekte. Tarihi tecrübeler iyi kullanıldığı taktirde, korkulan akibet size uğramaz.

Şer odakları; kurdukları tuzaklarla içeriden ve dışarıdan ülkemize olanca güçleri ile saldırmaktalar. Terör örgütlerinin taşeronluğunda içerden ve dışardan yıllardan beri güvenliğimizi tehdit etmekteler.

Şer odakları diye bahse konu olan güçler kimlerdir? Hepimiz pekala biliyoruz. Son yıllarda ülke güvenliğimiz ve bekamız ile alakalı olaylarda kimler olduğunu anladık.

Güya dost bildiklerimiz;  ABD, AB ülkeleri, Siyonizm, Vatikan gibi ülkelerin yanında, İslam ülkeleri coğrafyasında oyun üstüne oyun kuran, Amerika ve İsrail ile danışıklı döğüşle yaptığı her türlü faaliyete meşruiyet kazandırmaya çalışan, İslamın yüz karası ülkesi İRAN ve taşeronları ile vermeye çalıştığımız mücadelenin büyüklüğünü kavramamız lazım.

Ülke güvenliğimizi sağlamak üzere devam eden silahlı kuvvetlerimizin sınır ötesi harekatinin gereksizliğini savunanlar, “ ya sağır, ya kör” ya da ..... (bu noktalı yere istediğiniz kavramı yerşetirebilirsiniz.)

Türkiye; gelecekte çok ciddi problemlerle karşı karşıya kalmamak üzere, haklı mücadelesini sürdüren devletimizin, icranın yanında olmak zorundayız.

Ülke güvenliğimiz, milli bütünlüğümüz, millet olarak devamımızı sağlayan değerlerimiz adına mecburuz.

Fitne, kaos ve tehlikeli durumlarda, ülkenin ferdi olarak, nasıl düşünmemiz, olayları analiz etmemiz ve nasıl davranmamız gerektiğinin şuurunda olmalıyız.

Allah’ın bize verdiği en büyük nimet olan AKLIMIZI –başkalarına kiraya verip taşeron olmadan- doğru yolda kullanmalıyız.

Doğru yol; Allah’ın Rasulu Hz. Muhammed vasıtası ile bize bildirilen yol olduğunu hepimiz biliyoruz. Geniş manada adı VAHİY (Kur’an) ve RİSALET (Peygamberin sünneti)

Aklımızı kullanacağımız yol belli olduğuna göre, temeli Kur’an, örnekliği Peygamber sünnetinde olan mücadele şekli ve taraf olma pozisyonuna muhtacız.

Şahıslar üzerinden ülke bütünlüğünü zaafa uğratıcı, güveliğimizi tehlikeli mecralara sürükleyici söylemlerin, fitne hareketlerinin kimlerin işine gelebileceğini düşünerek, ülke güvenliği ve geleceği açısından düşünerek hareket etmek zorunda olduğumuzu asla unutmayalım.

Kişisel hesapların ve zaafların, geleceğimizi karartmasına, yok etmesine müsaade etmeyelim.   

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Mutluoğlu Arşivi