Mert Aslan
Mert Aslan TÜRKİYE’NİN BİR HAYALİ VAR!

TÜRKİYE’NİN BİR HAYALİ VAR!

“Demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti” olan Türkiye Cumhuriyeti hariç, hep diktatörlerce yönetilen İslam dünyasında bilinçli ve örgütlü İslamî hareketler “demokrasi”yi öğrenmiş; ancak kendilerini “sahip” olarak gören katı seküler kesimler bir türlü öğrenememiş veya içlerine sindirememişlerdir. Serbest demokratik seçimler yapılması halinde İslamî duyarlılığa sahip olan geniş kitlelerin iradesinin kamu yönetimine egemen olacağını bildikleri için, yarışa dürüstçe katılmayı reddederek öteden beri süre gelen egemenliklerini borçlu oldukları klasik militer ve paramiliter kontrol mekanizmalarına daha sıkı sarılmayı tercih ediyorlar. Ellerinden gelse, “darbe” kavramını sevimli ve ışıltılı başka kelimelerin içine yerleştirerek demokrasi literatürüne zevkle sokarlar. Mısır’daki müdahaleye darbe dememelerine neden şaşırıyoruz?

Öte yandan, Mısır’da olanlar ağzımızı açık bırakacak kadar şaşırtıcı da olmamıştır. Hiçbir sorun çıkmamış olsaydı, daha ilginç bir durum olurdu. Çünkü demokrasi bugünden yarına yetişmez, her toprakta da yetişmez. Belirli toplumsal, kültürel, daha da önemlisi ekonomik koşulların sonunda yeşeren ve yetişen bir üründür. Öncelikle bir orta sınıfın teşekkül etmesi şarttır; oysa Mısır’da ekonominin üçte biri ordunun, diğer biri de Hıristiyan Kıptilerin elinde ve denetimindedir. Türkiye, demokrasi için ağır bedeller ödedi. Diğer kardeşlerimizin de onu ucuza alamayacakları anlaşılıyor...

Bir süre önce İstanbul’daki bilmem kaçıncı devrimcilik oyunlarında olup bitenleri birer başarı destanı gibi gevelemeye devam edenlerin yapmak ya da yaptırmak istediği şey, tam olarak Mısır’da gerçekleştirilmiştir. İşte Türkiye’de başaramadıkları, ama Mısır’da gerçekleşince sevinç çığlıkları atarak çocukça teselli buldukları manzara! İler tutar yanı yok… Ciddiyeti yok… Haysiyeti yok… Yüreği ve onuru yok…

İslam dünyasında sürüp giden bu engelleme oyunlarının dış aktörleri ABD, AB ve İsrail, iç ya da yakın aktörleri ise Körfez ülkeleridir. Nihaî hedefleri, Türkiye’nin bütün İslam coğrafyasını demokrasi içinde ayağa kaldırma hedefine tam bir karşıtlık içinde, bölgede var olan kara düzen şeyhlik ve krallık rejimlerini kıyamete kadar devam ettirmektir. Zira o eskimiş, yosun tutmuş, yoz düzenin devamı, oradaki kral ve şeyhlerin muhteşem saltanatının yanı sıra, dış aktörlerin oradaki mevcut çıkarlarının sürmesi açısından “güven” ve “istikrar” anlamına gelmektedir. Saltanatın keyfini sürmek dururken, “demokrasi” de neyin nesidir? Halk da kim oluyormuş?

Açıkçası, dünyanın batı yakasındaki kalkınmış demokratik devletler de İslam ülkelerinde de iktidar sahipleri de bu coğrafyada asla demokrasi istemiyor. İki dünya savaşından sonra masa başında tasarladıkları ve hep nemalandıkları mevcut İslam Dünyası modeliyle hâlâ gurur ve mutluluk duyuyorlar. Demokrasi kendi içlerinde yaşamsaldır; ama Müslümanlar için kahrolası, lanet olası bir şeydir. Çünkü Müslüman halklara demokrasi kapısının açılması, ışıl ışıl altınlar, mücevherler ve seçkin kadınlar içinde yaşamaya alışmış olan koca göbekli şeyhlerin ve kralların devrilmesi ile birlikte, batı ülkelerinin oradaki çıkarlarının son bulmasına yol açacak bir süreçtir. Batının Müslümanların demokrasiyi sevmiş olmalarına alışması, epey zaman alacağa benziyor.

Şu anda Mısır’da yaşanan “silahla halkın üzerine çullanma” ve katliam olaylarına en açık ve net tepkiyi koyan tek ülke Türkiye olmuştur. Çünkü orada oynanan oyunun aynısının daha önce kendisine karşı oynanmış olduğunu ayan beyan görmüştür. O gün Türk devletini diktatörce davranmakla ve silah kullanma yetkisi bile olmayan Türk polisini vahşet derecesinde orantısız güç kullanmakla suçlayan batı medyasının bugün Mısır’da yapılanın adını koymaya direnmesini ve askerler tarafından dünyanın gözleri önünde pervasızca yapılan katliamı görmezden gelmeye çalışmasını ibretle izliyoruz.

Dediğimiz gibi, Türkiye’nin bölgesi için görkemli bir gelecek hayali ve planı var; ancak bu parlak hayalin Arap Baharı’nın Mısır’dan başlayarak diğer Arap ülkelerinde yapılan bazı provakatif cinayetlerle gerçekleştirilecek karşı ayaklanmalar yoluyla geri püskürtülmek istendiği açıkça görülüyor. Müslüman ülkeler, özellikle Körfez ülkeleri, ABD, AB ve İsrail ile omuz omuza vermiş, Türkiye’nin Ortadoğu ve İslam Âlemi’ne yönelik “demokrasi içinde kalkınmış, birleşik ve hür Müslüman milletler” vizyonuna saldırıyor. Anlaşılan, “Otpor”un ücretli “barışçıl devrim sanatı” kursları çok işe yarıyor…

Müslüman, son bir buçuk yüzyıldır olduğu gibi yine yapayalnızdır. Dünyadan ona bir fayda gelmeyecek… Bedeli çok ağır olsa da, demokrasi ve özgürlük yolunda kendi göbeğini kendisi kesecektir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mert Aslan Arşivi