Hakan Bahçeci
Hakan Bahçeci Terzinin sadakası

Terzinin sadakası

Terziydi babam, ustaydı… Ezberlemiştim adresi: Cuma Camii Yanı Numara:3… Yıllarca takım elbise ve pantolon dikti. Dört metre siyah altın yıldız kumaşın klasik kesim, üç düğmeli, geniş yaka, dıştan cep siyah düğmeli bir cekete, kalan parçanın geniş paça, çift arka cepli jilet gibi bir pantolona dönüştüğünü şaşkınlıkla izlerdim çocuk zihnimle.

            Dükkânın içinde üç ayrı dikiş makinesi, bir kesim, bir ütü masası, raflar da renkli kumaşlar, renk renk bobinler, iğneler, makaslar, büyükçe bir camekan ve önüne geçip uzunca hayaller kurduğum çerçevesi işlemeli altın sırma boyalı kocaman bir boy aynası. Ne zaman o aynanın karşısına geçip dalsam babamın sıcak sesiyle kendime gelirdim; Paşam, daldın yine haydi bakalım çay söyle bize. Ne çok severdim diafondan çay söylemeyi ve çaycı nasıl da bilirdi benim sesimi? Çaycı çocuk daha benden üç beş yaş büyük tepsiyi çevire çevire getirir “Paşam, afiyet olsun” der giderdi.

            Evimiz yakındı dükkâna, vaktimin çoğunu babamın yanında geçirir, sokağında oynardım. Sokağımız yan yana terziler dükkanıydı. Babam eline aldığı işi ayak ayak üstüne atarak dizine serer, iğnesiyle dikiş yapardı. Ben onun yanında oturur hem onu hem hem etrafı seyre dalardım. Dükkânın önünden gelip geçenleri izlemek ayrı bir keyifti benim için. Büyük büyük amcalar, ağır ağır yürür, bazen yolun ortasında durur çok önemli bir cümleyi kurar, başlarıyla birbirlerini onaylar yine devam ederlerdi.

Babamın bana diktiği yelekler, ceketler hep latife konusu olurdu müşterilerin arasında. “Paşaya da yakışmış ha” deyip tokalaşırlardı benimle. Kendimi büyük bir adam gibi hissederdim o yaşımda. Onlar gidince tüm sandalyeleri toplar, bardakları bir kenara sıralar ve bakır ibrikle sulardım dükkânın önünü. Benim görevimdi sulamak süpürmek dükkânı nitekim.

Tamir için çok iş gelirdi babama. Düğmesi kopan, dikişi sökülen, çiviye takılıp yırtılan, fermuarı bozulan, giysiyi bir gazeteye sarar alır gelirdi babama. Kimi gömleklerin yakası ters yüz yapılır, astarı eskiyen yeleklerin iç astarı yenilenirdi. Babam gözlüğünü takar müşteri nereyi demişse orayı inceler uygun ip uygun düğmeyi bulur ilk hali gibi olsun tamir edildiği belli olmasın diye uğraşırdı.

Tamire gelen her işi incelikle bitiren babam kendisine söylenmese bile pantolonun, ceketin, gömleğin diğer yerlerini de kontrol eder, varsa başka ufak tefek tamir yerleri onları da yapardı. Birbirine uymayan düğmeler varsa onları değiştirir, ipi incelip zayıflamış olanları yenilerdi ve mutlaka ütüler güzelce paketleyip hazır ederdi. Kaç kez soracak oldum çocuk aklımla “Baba, neden diğer yerleri de tamir ediyorsun, parasını vermeyecek ki.” Babam dönüp bana o eşsiz gülümsemesi ile “Bu da bizim mesleğin sadakası Paşam” demişti.

Dedim ya terziydi babam, ustaydı, esnaftı yani… El işi ile yapardı her ürünü. Bir sonbahar günü, mahalleden bir komşumuz çocuğunun pantolonunu getirdi tamire, mahcup eğile büküle. Çocuk benim de arkadaşımdı hem, çelik çomak oynadığımız. “Komşum dedi bizim çocuğun bu, oynarken sökülmüş birkaç yeri, çocuk işte lakin biraz mühlet ödemesi için.” Babam pantolonu aldı, bana iki çay getirtti. Oturup konuştular biraz. Ezan okundu, babam “namazdan sonra uğra hazır edeyim” dedi.

Oturup makinenin başına nesi var nesi yoksa pantolonun eksik gedik hepsini tamam etti. Bana dönüp “çıkar bakalım sabah verdiğim harçlığı” dedi. Anlamadım önce, itiraz da etmedim, çıkarıp verdim harçlığımı. Kendi cebinden de çıkarıp biraz para, hepsini pantolonun cebine koydu. Güzelce paketleyip masaya bıraktı.

Adam ikindi sonrası geldi dükkâna, babam teslim etti paketi. Başı önde “ilk fırsatta öderim komşum, şu ara biraz sıkışığım” dedi. Babam “dert etme sen, gelir geçer bunlar, ev ahalisine selam” deyip uğurladı.

Akşama doğru biz dükkânı kapatma telaşına düşmüşken aynı adam telaşlı bir şekilde nefes nefese koşarak geldi. “Ustam, gündüz verdiğim pantolonun cebinde bir miktar para çıkmış, yanlışlık oldu herhalde, kapanmadan yetiştim şükür, buyur parayı” dedi. Babam “yanlışlık yok komşum, daha önce koydunuz belki, unutulmuştur orada, sizindir, biz dokunmadık paraya” diyerek elini adamın omzuna koyup diğer eliyle tokalaştı. Adam gülümsedi, babam gülümsedi. Daha başka söz çıkmadı zaten ağızlarından, Allah rızası deyip ayrıldık adamın yanından. Terziydi benim babam.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hakan Bahçeci Arşivi