TEKNOLOJİ RAHMET Mİ YOKSA ZAHMET Mİ?
Allah bu dünyayı en iyi şekilde yaratmış, onu doğal güzelliklerle süslemiş, çeşit çeşit kaynaklarla zenginleştirmiştir. Bizlere sunduğu bu dünyanın denge ve düzeninin bozulmaması için de herkese görev ve sorumluluklar vermiştir. En önemlisi, bu görevleri her canlının gücüne göre vermiştir ki hepsi işinden memnun kalsın ve işini seve seve yapsın. Yalnız eşref-i mahlûkat diye anılan insanoğlu kendi işinden pek memnun görünmemektedir. Doğal güzelliklere en çok zarar veren canlı türünün insan olduğu gerçeği herkes tarafından bilinmektedir.
Günümüz şehirleri büyük plazalar, şirketler, alışveriş merkezleri gibi yüksek yapılarla dolup taşmış, her yeri uzun anten direkleri kaplamıştır. Penceremizden ne güneşin doğuşunu ne de batışını görebiliyoruz. Tüm doğal güzelliklerden mahrum kalıyoruz. “Güneş birçok hastalığın şifasıdır.” derler. Bildiğimiz gibi güneşte D vitamini vardır. Bizler maalesef bundan faydalanamıyoruz. Hava kirliliğinden dolayı da sık sık hastalanıyoruz. Deniz kenarlarına ya da ormanlara gitmeden temiz hava alamıyoruz. Çevremizde ne ağaç var ne de çimen. Yeşillik diye bir şey kalmadı yeryüzünde.
Teknoloji tabii ki yeni çağın ihtiyacıdır. Teknolojiden istediğimiz kadar faydalanabiliriz. Fakat onun da bir sınırı olmalıdır ki kimseye zararı dokunmasın. Ne yazık ki bizler her alanda birbirimizle yarışmaya başladık. Hayatımızın yirmi dört saati yarışla geçiyor. Zamanımızı “Nasıl çok para kazanabiliriz, nasıl başkalarından daha zengin olabiliriz?” gibi düşüncelerle geçiriyoruz. Ama bu hevesler bizi bir gün insanlıktan çıkarabilir. Nereye gitsek bir rekabet var. Örneğin yeni çıkacak telefonları sabırsızlıkla bekliyoruz, çıkar çıkmaz elimizde olsun istiyoruz. Çevremizdeki insanlardan geri kalmak istemiyoruz. Onlara ayak uydurmaya çalışırken üstümüzde para olup olmadığını düşünmüyoruz. Para olmasa bile kredi kartı kullanarak taksitle alıyoruz. Günümüzde buna benzer yüzlerce örnek var.
Bugünlerde aynı evde yaşayan insanlar birbirinden habersiz. Kimin ne yaptığı, kimin başına ne geldiği bizi hiç ilgilendirmiyor ve neticede bir problemle karşılaştığımızda halimizi hatırımızı soran kimse olmuyor. İşte o zaman kendimizi çok yalnız hissediyoruz. Dertleşmek için bir insan, derdimize bir derman bulamıyoruz. Eğer biz kimseyi düşünmezsek bizi de düşünen olmaz. Bu çağ artık karşılık bekleme çağıdır.
Ben köyde doğdum, büyüdüm. Oralarda insanların şehirdekilerden daha mutlu olduğunu gördüm. İnsanlarda para olmamasına rağmen bir ihtiyaç olduğunda birbirlerinin yardımına koşa koşa giderler. Aralarında güzel bir bağ vardır. Biri diğerinin kara gününde ona destek olur. Omuz omuza verir, birlikte mücadele ederler. Onlar her şeyi teknoloji ile halletmeye kalkmazlar. Paraya da çok önem vermezler.
Teknoloji geliştikçe maalesef aramızdaki dostluk, birlik, beraberlik felsefesi değişti. Bu yüzden mutlu bir hayat yaşayamıyoruz ve sık sık depresyona giriyoruz. Teknoloji ile beraber tembelleştik, her şeyi robotlara yaptırır olduk ve sonunda bin bir çeşit hastalıkla yüz yüze geldik. Çünkü vücudumuzu neye maruz bırakırsak ona göre tepki verir.
Tüm bu sözlerimden teknoloji karşıtı bir insan olduğum sonucunun çıkarılmamasını ümit ederim. Bizler teknolojiye karşı koyamayız, onu reddedemeyiz. O artık hayatımızın merkezindedir. Fakat en başta söylediklerimi tekrarlamalıyım: Her şey Rabbimizin yarattığı güzel bir nimettir ve ondan ihtiyacımıza göre yararlanmakta hiç sıkıntı yoktur. Ama onu yanlış bir yerde ya da gereksiz şekilde kullanmak bize zarar verebilir. Bizler mümkün olduğunca doğal yaşama yönelmeliyiz. Tabii güzellikleri tahrip etmemeliyiz. Tüm yaratılmışları sevmeliyiz ki onlar da bizi sevsin ve bizden faydalarını esirgemesin. Yunus Emre hocamızın çok beğendiğim bir sözü vardır: "Yaratılanı sev yaratandan ötürü."