Sınırları Olmayan Ortadoğu
Daha önceki yazılarımdan birinde “Tüm Haçlı Seferleri Şam yönünde olmuştur” diye yazmıştım. Ve Haçlı Seferlerinin şekil, yöntem ve taraftar değiştirse de bitmeyeceğini de belirtmiştim. Şimdi o koca şehir kan kokuyor, gözyaşıyla doluyor caddeleri ve bu medeniyete ait olmayanlar kol geziyor sokaklarında.
“Sanki bir kalıba dökülüp kalıptan çıkarılmışçasına güzel” diyordu ünlü şair Cahiz, Bağdat için. O Bağdat ki Cennetu'l-arz (Yeryüzü Cenneti), Gurretü l-bilad (beldelerin yüz akı, gözdesi) ve Daru'l-hilafe isimleriyle meşhur olmuş ve yıllarca Abbasilerin dolayısıyla Müslümanların merkezi olarak kalmıştır.
Şam’ın bizzat Hz. Peygamberin hadislerinde yer bulduğunu biliyoruz. Halen yüzlerce sahabenin mezarları o toprakların mübarekliğini hatırlatıyor. Keza Kahire, ilmin ve sanatın merkezi şehir; tüm dünyaya ışığıyla yol göstermiş, kutsal emanetleri uzun yıllar barındırmış halifelerin şehri. Yemen, Tunus, Amman ve diğerleri…
Büyük bir coğrafyadan bahsediyoruz, belki İslam tarihinden mevzu açmış oluyoruz bu şehirleri hatırlayınca. Ve şimdi hangi başşehrimize baksak boynumuz bükülüyor, suratımız asılıyor sesimiz kısılıyor.
“Ne olacak?” diye soruyor herkes sohbet meclislerinde. Ortalık ne kadar da karışık, nereye varır bu süreç, soruları kafaları meşgul ediyor. Nasıl etmesin! Bir zamanların ilim merkezi olan, muazzam medeniyetlere başkentlik yapmış şehirlerin bu hali iman ve vicdan sahibi herkesi tedirgin ediyor, şüpheye düşürüyor.
Ortadoğu’nun büyümesini istiyor planı yapanlar. Fakat büyürken harita çizecek kadar bile sınır olmasın istiyorlar. Sınırları belli olmayan, kontrol edilebilecek küçük güç odakları onların işine geliyor. Hükümetlerin her an değişebileceği değişmeyecekse de emir altında kalabilecek yapılar oluşturuluyor. Bu oluşumda IŞİD gibi unsurlar planın kusursuz işlemesi için kurşun askerlerden başkası değil.
Sınırların belli olmadığı yerlerde kontrol edebilmek daha güçlü olana kalır. Büyük güç kontrol edebildiği sürece daha küçüklerin yönetimini sadece kulağına fısıldamakla halleder. Coğrafyada güç olarak kalabilmeyi başaracak kim varsa bir şekilde büyük planın içine dâhil ediliyor. İran’ın olası bir mezhep çatışmasında neler yapabileceğini, gözünü nasıl karartacağını görmüş olduk son bir ayda.
Ortadoğu’nun güvenliği ya da Ortadoğu’da barış denildiğinde İsrail devletinin güvenliği ve Yahudilerin barış içinde yaşamaları kast edilmektedir. Onların güvenliği için planlanır her şey. Bu sebeple ister IŞID isterse Kürt unsurlar ya da Eset fark etmez hepsi esasen kontrol edilebilir oldukları kadar yarayacak Batının işine.
Elbet tek başına İsrail değil mesele, petrol yani enerji yani para yani kapitalizm. Eninde sonunda “yine kendi hesaplarına göre” bitecek de olsa bırakamıyorlar muhtaç oldukları bu zenginliği. Hem savaş bizden kilometrelerce uzakta olsun hem oraların zenginliğiyle abat olalım derdindeler.
Bize ne düşüyor onların planında acaba? Güçsüz, etkisiz kendi iç halinde başını karışıklıktan alıkoyamayan bir Türkiye geliyor onların işine. Biz haberdar mıyız bu işten?