SEYRET SUS DİNLE
Dağ bir gün güneşle birlikte güne uyandı.
Rüzgarın esintisiyle ağaçlarının dallarını sallaya sallaya esneyerek gerildi. Güneş ufukta tam karşısından pırıl pırıl doğuyor, aralarındaki deniz ise, masmavi bir çarşaf görünümüyle, günü karşılamakta dağa eşlik ediyordu.“Ben ne güzel bir yerdeyim” dedi dağ, kendi kendine. “Önüm masmavi bir deniz ve her gün güneş, bana gülümseyerek başlatıyor günü.”
Gökyüzünde küme küme bulutlar, pamuk yığınlarını andırıyordu.
Martılar çoktan uyanmış, gökyüzündeki günlük danslarına başlamışlardı bile.
Fakat o da ne? Eteklerinden, denize doğru yürüyen bir minik fare, dağın tüm neşesini kaçırdı.
- “Olmaz, olmaz” diye söylendi.
“Bu küçük fare benim manzaramı nasıl boza bilir böyle? Dağ, farenin gözden yok olmasını istedi ve bunun içinde hafifçe bir titredi.
Onun bu titremesi, tepelerinden aşağıya birkaç taşın hızla yuvarlanması için yeterliydi.
Fare, bir titremeden sonra dağın tepesinden yuvarlanan taşların sesini duyunca ürktü ve hemen bir yüksek kayanın üstüne sıçradı, kendini güvenliğe aldı.
Yuvarlanan taşlardan tekini bile ona bir zararı dokunmadı. Farecik, denizin güzelliğini bu kez, o güvenli kayanın üzerindeki yerinden seyretmeye koyuldu.
Karşısındaki masmaviliğin kimi zaman bir orasında, kimi zaman bir burasında atlayıp, zıplayan balıklar, denizin çarşaf duruluğundaki görünümünde yer yer, küçük küçük halkalar oluşturuyorlardı.
Deniz, dağın sıkıntısı ve hatta öfkesini anladı ve seslenmek gereği duydu:
- “Neden böylesi güzel bir günde, bir küçücük fare nedeniyle mutsuz oluyorsun?” dedi.
“Bak, balıklarda benim duruluğumu bozuyorlar, her bir yanımda halkacıklar oluşturuyorlar.
Ben onlara kızıyor muyum? Çünkü biliyorum ki onlar bensiz, ben de onlarsız olamayız.”
Dağ, kös kös dinliyordu.
Deniz, duraksamadan sürdürdü sözlerini:
- “Sende seninle birlikte yaşamak zorunda olanlara kollarını açmalısın” dedi. “Güneşin bulutlara öfkelendiğini gördün mü hiç?
‘Benim ışınlarımın önüne geçip, onları engelliyorlar’ diye kızıyor mu onlara? Hadi, kabul et artık bir gerçeği: Her şey, ancak başka bir şeylerle bir bütün oluşturabilir. Tabiatın bir güzelliği de budur.
Bu özelliğiyle bize her gün yeni yeni dersler vermektedir.
”Dağ, öğrenmek istediğini belirten bir yaklaşımla sordu:
- “Peki, ne yapmam gerekiyor?” dedi.
Deniz, yine sakin bir biçimde konuştu:
- “Hiç de zor değil, yapman gereken şey” dedi. “Yalnızca seyretmeyi susmayı ve dinlemeyi öğreneceksin.”“Seyretmek, susmak ve dinlemek… Ne demek bunlar?
Deniz, öğüdünün anlamını da açıkladı:
- “Sevmeyi öğrendiğin zaman, güzellikleri de görebileceksin…Susmayı öğrendiğinde, senden başka kişilerin söylediklerini de duyabileceksin…
Ve dinlemeyi öğrendiğinde ise, görebildiklerinden ve duyabildiklerinden yararlanabilme imkanına da kavuşacaksın. Çünkü onları, kendi yaşamında uygulayabilmeyi de öğrenmiş olacaksın…”
Farklılıklarımızla beraber birbirimizi hoş gördüğümüz ve sevdiğimiz zaman, daha çok kardeş olacağımızı unutmayalım…