Sana, bana vatanıma, memleketimin insanlarına dair
Olmuyor ağabey, bitmiyor bir türlü. Atlattığımız her badireden sonra “bu redde sondur daha ne olacak, daha ne kadar gözleri dönmüş olabilir, daha ne kadar hainleşecekler ?” diyoruz ama daima bir sonraki adım bir öncekinden daha sert, daha acı ve daha haince oluyor. Ve kazanıyoruz sonunda belki ama her defasında kardeşlerimizi, ağabeylerimizi –inşAllah- cennet mekâna gönderiyoruz.
Fakat, atlattığımız her badire safları daha da keskinleştiriyor ve aynı safta olan bizlerin omuzlarını birbirine daha da yaklaştırıyor. Şimdi soruyorum size;
-O geceki şehidlerimiz arasında tanıdığım ve çok sevdiğim biri olması hasebiyle- O gece yaşanan olaylarda daha iki hafta önce görüştüğü Halil Kantarcı Ağabeyini kaybeden benle “bunlar tiyatro, Oscarlık oyuncusun Erdoğan” diyen vatan haini katillerin artık bu vatanda paylaşacak ekmeği, suyu kalmış mıdır ?
Ya da altıncı gecesini geçireceğimiz bu olaylar yüzünden çocuğunu günlerdir görmeyen ancak internet üzerinden gelen fotoğrafları ile yetinen yanlarına gidemeyip de nöbet tutan vatansever yiğit kardeşlerim, ağabeylerimle daha o geceden karton karton sigara alıp, makarnaları stoklayıp sonra da ilk gördüğü petrolde ‘kaçmak’ için aracının deposunu dolduranların vatan sevgisi, vatan hizmeti bir olur mu ?
Yine aynı şekilde o gece daha saat gece yarısını bulmadan çoluk çocuğuna son kez sarılır gibi sarıldıktan sonra sevdikleriyle helalleşip koşup meydana gelenler ile “bakalım kim kazanacak?” diye bekledikten sonra tweet atan, bildiri imzalayan, meydana gelen insanların samimiyeti ve vatan derdi bir olur mu hiç ?
Yine –inşAllah- bugünler geçtikten sonra olaylar anlatılırken o gecelerde her yorulduğunda, sesi her kısıldığında, ayaklarında derman gözlerinde uyku kalmadığında işte tam o sırada “ordu yönetime el koymuştur ve siyasi irade el çektirilmiştir!” diyen bildiriyi okuyan TRT spikerini ve CNN’e bağlanıp da canhıraş bir şekilde “Halkımı sokaklara çağırıyorum!” diyen başkomutanın o hâlini hatırlayıp da ayağa kalkan insanlarla evinde miskin miskin oturup da tweet atmakla uğraşanlar bir olur mu hiç ?
Bir yazımızda “Ah O Pirincin İçindeki Beyaz Taşlar” demiştik. İşte o gecede, o kapkaranlık gecede çoğu beyaz taş ayıklandı. Hepsi de teker teker yazıldılar bir kenara. Ve o gecenin sabahında arınan Bizler yeniden abdest tazeledik, iman tazeledik. Artık birbirimizi daha sıkı kucaklıyoruz. Ortada hiçbir sebep yokken sesi kısık, gözleri kan çanağına dönmüş bir insan görünce kardeşim diye sımsıkı kucaklıyoruz birbirimizi. “Kardeşlerim” diyoruz çünkü acımız bir, sevdamız bir, ideallerimiz bir.
Hamdolsun artık saflarımız daha samimi ve daha sıkı…
*****
“Darbe Tiyatroymuş”
Beyefendiler öyle bir oyun kurmuşlar ki “hani ne olur ne olmaz belki işler ters gider ya da bizimkiler işi eline yüzüne bulaştırır” diye taa 7 Nisan 2016 Tarihinde Washington Post gazetesinin bir köşesine zamanı gelince kullanmak üzere bir haber koymuşlar/koydurmuşlar. Haber şu şekilde:
“Erdoğan her an gücünü artırmak için bir askeri darbe denemesi yapabilir!” Elitistler zaten başaracaklarından başka bir şey düşünememişlerdir de yine de ‘her ihtimale karşı’ bir çıkış kapısını da oraya kurmuşlar.
Sahi, düşünüyorum da bilhassa şu son yüzyıllımızdaki ‘darbeler tarihi’ni eşi benzeri yok ağabey. Bu adamlar ne zaman postallarıyla tanklarıyla sahaya inseler ve bize darbe vursalar biz yere yatmışız ve bir daha kalkmamış/kalkamamışız. Ve ne istedilerse almışlar. Becermemeyi akıllarından bile geçirmemişler. Ve ilk defa sahaya inip sahada kaybetti bunlar. Ondan bu kadar çalkantının dolaşması, erler ve erbaşlar muhabbeti, tiyatro muhabbeti. İlk olmasından. Alışık değiller çünkü. Zira hayalleri bile küçük ve dar!
Hani öyle diyordu ya yazıya adını verdiğimiz şiirinde Erdem Bayazıt Ağabey;
“Alınlar görmüşüm ki, Vatanımın Coğrafyasıdır;
Her kırışığı sorulacak bir hesabı her çizgisi tarihten bir yaprağı anlatır!”