ÖSYM, Yabancı Dil Eşdeğerlikleri ile Niçin Oynuyor?
Türkiye’de dil öğrenim süreçlerinin ne kadar meşakkatli olduğu hepimizin malumudur. İlkokul 4. sınıftan itibaren yabancı dil eğitimi almaya başlayan bir öğrenci, üniversiteden mezun olduktan sonra dahi meramını anlatacak dil düzeyine -istisnalar hariç- bir türlü ulaşamaz. Çünkü bizdeki dil öğretimi; tüm dünyada kabul gören okuma, yazma, dinleme ve konuşma kabiliyetlerini geliştirmek üzerine değil, gramer ve kelime bilgisi üzerine bina edilmiştir. Bu yüzden uzun yıllar bu konularda çalışan, kafa yoran insanlar bu sistem ile Türk insanının dünya ile sağlıklı bir iletişim kurmasının engellenmek istendiği konusunda neredeyse hemfikirler.
Okullardaki müfredat da, sınav sistemleri de bu eksende şekillendiği ve herkes bu sistem içinde yetiştiği için de, sistemi sorgulamak yakın zamana kadar gündemimize dahi gelmedi. Yıllarca dil öğrenmenin yolunun bu sistemden geçtiğini düşündük. Ne zaman ki dünyaya daha çok açılmaya, farklı milletler ile iletişim kurmaya başladık, bir şeylerin yanlış gittiğinin farkına vardık. Üçüncü dünya ülkelerindeki insanlar bile meramlarını anlatacak düzeyde -kahir ekseriyeti İngilizce- olmak üzere yabancı dil konuşabiliyorlar, anlayabiliyorlar. Üstelik 8-10 yaşındaki çocuklar bile… Ama yıllarca dil eğitimi almış Türk insanı onları anlamaktan bile aciz.
İşte tam da burada sistemi sorgulamaya başladık. Ve anladık ki, yürürlükteki sistem ile İngilizce öğrenmek çok zor, hatta mümkün değil. Dil öğrenme süreci çoklu bir süreç ve biz, dünya üzerindeki denenmiş ve sonuç alınmış metotları kullanmak yerine kendi uydurduğumuz ve sonuç alınmayan bir metodu uygulamakta ısrar ediyoruz. Son birkaç yıldır bunun farkına varan insanımız farklı teknikleri dikkate alarak İngilizce’yi gerçekten öğrenmenin yollarını aramaya başladılar. Ve burada devreye özellikle akademik kariyer ve lisansüstü eğitim yapmak isteyenler için uluslararası kurumların yaptığı sınavlar devreye girdi. İngiltere ve ABD merkezli kurumların yapmış oldukları sınavlarda dil eğitiminin tüm süreçleri birden ölçülüyor, bu sisteme göre hazırlanan insanlar da dilin bir iletişim aracı olarak canlı bir süreç içinde öğrenildiğini bizzat yaşayarak tecrübe ediyorlardı. ÖSYM de bu sınavların geçerliliklerini kabul ettiği için söz konusu insanlar hem dil öğreniyor, hem de sınavlarda yeterli puanı alarak çalışmalarını yürütüyorlardı.
14 Şubat Cuma günü alınan bir kararla uluslararası geçerliliği olan bazı sınavların eşdeğerliği ÖSYM tarafından iptal edildi. Böylece yukarıda özetlemeye çalıştığımız Türk insanının önündeki dil öğrenme engelinin psikolojik ve pratik olarak aşılmasını sağlayan süreç ters yüz edildi. Bu kararın anlamını okumak gerçekten güç.
Hangi saiklerle böyle bir karar verildi, onbinlerce insanın mağdur olacağı böyle bir süreçte yaşanacak mağduriyetler niçin dikkate alınmadı? Tekrar, Türk insanına neredeyse tek seçenek olarak sunulan Yabancı Dil Seviye Tespit Sınavı (YDS)’nın açmazları gerçekten görülmüyor mu? Türk eğitim sisteminin en köklü sorunlarından biri olan dil eğitimi sorununu aşmak için geliştirilecek her türlü çözümün önü, sürekli bu tür engellerle kesilecek mi?
Son sınav değişikliği sisteminde IELTS için hazırlanan ve Haziran, Temmuz aylarında sınava girmeyi, Ağustos, Eylül aylarında ise doktoraya başlamayı planlayanlar için, YDS başvuruları da sona erdiğinden nasıl bir mağduriyetin oluştuğu görülmüyor mu? Görülüyorsa bu mağduriyetin giderilmesi için yapılan bir plan var mı? Bir plan yoksa bu insanların hakları nasıl ödenecek? Bunlar binlerce insan için hayati öneme sahip, aciliyetle cevap bekleyen sorular.
Meselenin Türk eğitim sistemini ve bireyleri ilgilendiren iki ayrı boyutu var. Bu konuyu işlemeye devam edeceğiz.