Okumak Yaşamaktır
51’inci Kütüphane Haftası etkinliklerince Memleketimizin her köşesinde programlar düzenleniyor. Mart ayı hep kapıdan baktırmıyor. Fikir rüzgârlarında konferansların bereketini ve baharını soluyoruz. İki gün önce Hattat Hüseyin öksüz hocamızın Hat örnekleri başlıklı konuşması, dün Çalışmaları gayretleri ile takdir edilen Konya Yazma Eserler Bölge Müdürü Bekir Şahin Bey’in Eğitimde Kütüphanenin Yeri Başlıklı konuşmaları ve daha öncesinde Sergi açılışları ve fikir sohbetleri bu bereketi bizlere yaşatıyor.
Ama bütün bu güzellikleri yaşarken kitap dostlarının sayılarının artması da ümidim... Aslında yazmak istediğim konu da burada başlıyor.
Gazetelerde, dergilerde toplum olarak ne kadar az okuduğumuzla ilgili haberlere rastlarız. Ve hep aynı soruyu sorarız: “Neden az okuyoruz?” Cevaplar da bellidir çoğu zaman; derslerim çok yoğun, sınavlara hazırlanıyorum, iş, güçten fırsat bulamıyorum, ev işinin biri bitiyor, biri başlıyor, çocuklarla ilgilenmek gerekiyor vs. Ancak tüm bunları yaparken televizyon seyretmeye, internette bir şeylerle uğraşmaya, uzun uzun telefon konuşmaları yapmaya, yeni bir elbise için saatlerce çarşı pazar dolaşmaya fırsat bulabiliyoruz. Falancanın kızı ile filancanın oğlu neden nişanı atmış diye günlerce konuşabiliyoruz.
Öyleyse asıl mesele zaman bulamamak değil! Okumanın bizi ne kadar değiştireceği ve dönüştüreceğinin farkında olmayışımız. Halbuki bazıları için nefes almak kadar vazgeçilmez bir ihtiyaç okumak. “Okumanın tüm çeşitleri kitap okumaktan, kainat kitabını okumaya kadar insanın tefekkür yamaçlarına yaptığı iradi bir seferdir” der bir büyüğüm ama sorun bu sefere iştiyak duymamak maalesef Belki de bu konuda ihtiyacını görememek az okumanın temel sebebi. Dolayısıyla kitap okumanın bizim için ne ifade ettiği, hayatımıza ne kattığını düşündüğümüzde zaten kendiliğinden vazgeçilmez hale gelir okumak.
Kim olduğumuz, geçmişimiz, bu dünyadaki varlık sebebimize dair ufkumuz açılır sayfalar arasında gezindikçe. Ekranlarda gördüklerimiz zihnimizde “iyi” adına ne varsa azaltırken asıl kitaba; Kur’an’a götüren kitapları okudukça dünyayı daha başka türlü görmeye başlarız. İnsan ilişkileri daha farklı bir anlam kazanır gözümüzde. Komşumuzla incir çekirdeğini doldurmayacak bir konu yüzünden kanlı bıçaklı olmayız mesela. Çocuğumuz büyürken ne yapacağımızı şaşırdığımız noktada çok önceden okuduğumuz bir cümle çare olur sıkıntımıza. Ama görüntünün hakimiyeti zihinlerimizi öylesine kuşatmış durumda ki okumak çok zahmetli bir iş gibi geliyor pek çoğumuza. Televizyona gözümüzü dikip hayal kurmaya zahmet etmeden bizim adımıza kurulan hayalleri izlemek, ekranın dört köşesi arasında sınırlandırılan dünyada gösterilenle yetinmek günün sıkıntılarını unutturduğu için daha cazip geliyor bize. Ancak televizyon ekranı karardığı anda kendimizi koskoca bir boşlukta buluveriyoruz. Oysa kitaplar bir yandan bizi hayal dünyamızın sınırlarını zorlayamaya iterken öte yandan neyi, nasıl görmemiz gerektiği konusunda da ufkumuzu genişletiyor .
Bu yüzden kitaplarla arası iyi olan birinin hayata bakışı da farklılaşıyor. İnsani ilişkileri daha sağlam bir zemine oturuyor. Çünkü okudukça olgunlaşırız, kişiliğimizde, karakterimizde varolan olumsuzlukları daha iyi görmeye başlarız.
Ekran tutsağı olmak yerine iyi bir okur olduğumuzda televizyondaki albenili hayatlara sahip olma isteğimiz de azalır. Ruhumuz doyduğu için gözümüz de doyar. Hele yolun başındaysak çok gençsek daha kitaplarla kuracağımız dostluk ömrümüz boyunca en hakikatli ve bereketli birliktelik olur bizim için. Siyasi ve ideolojik kamplaşmalar yerine “insani” ve “İslami” olanı önemsemeye başlarız. Heyecanımızın ve tecrübesizliğimizin bizi götüreceği yollardan yine kitaplar döndürür bizi kendi gerçeğimize. Yani kitaplar” başroldedir.
Hasılı kelam, kapağını açtığınızda “sıkıcı”, “uzun”, “anlaşılmaz” gibi görünen bir kitabın sayfalarından belki de o güne dek görmediğiniz kadar güzel bir dünyanın kapıları açılır size… ne dersiniz ?
Kalın efendim sağlıcakla..