Gülşen Yılmaz
Gülşen Yılmaz Öğretemeyenlerin günü kutlu olmasın

Öğretemeyenlerin günü kutlu olmasın

Bu aralar o kadar çok öğretmenini sevmediği için okula gitmek istemeyen çocukla konuştum ki. Böyle bir yazı kaleme almam gerektiğini düşündüm.

Büyüklerimizden hep dinleriz işte; köylerine atanan öğretmenlere ne kadar iyi davrandıklarını. Onlara yiyecek, odun, kömür tedarik edip, yardımcı olduklarını… Çünkü öğretmenlik bizim kültürümüzde ezelden beri “kutsal meslek” olarak adlandırılır.

Gelgelelim bu süreç içerisinde, bazı öğretmenler bizim inandığımız o kutsallıktan öğrencilerini uzaklaştırdılar. Burada gerçek anlamda eğitimci vasfına sahip öğretmenleri tamamen tenzih ederek konuşuyorum.

Mesele öğrenemeyen bir neslin yetişiyor olması. Burada öğrenemeyen öğrenci mi, öğretemeyen öğretmen mi doğru niteleme tartışılır tabi…

Yapılan araştırmalar gösteriyor ki, bir öğretmen çocuğun ilgisi tam anlamıyla çekebilirse, öğrenemeyecek çocuk neredeyse hiç yok gibidir.

Aman siz de ne yaptınız o kadar kolay mı? diyenlere de başta söylediğim kutsallık konusunu tekrar hatırlatmak isterim. Zaten kolay olmayacak ki değeriniz hep en tepede olacak.

Mesela İngilizce! Ben hala üniversite çağına gelip de “Where are you from”dan öteye geçebildiğimizi görmedim. Maalesef devlet okulları bu konuda hiçbir şekilde tam manasıyla öğretici olamıyor. Bunun için bir adım atılması gerek ki, insanlar 35 yaşında dil kurslarına binlerce TL ödemesin artık. Madem bu İngilizce herkesçe şart koşulan bir yetenek, her kurumda, her sektörde, çalışan alınırken İngilizce şartı aranıyor. O zaman artık İngilizce öğretmenlerinin de taşın altına ellerini koyması gerekiyor.

Bu dersleri daha ilgi çekici hale getirmeleri lazım. O tonla para ödediğimiz kursların hocaları nasıl öğretiyorsa demek ki bizim devlet okullarımızın hocaları da yapabilirler.

Peki, neden yapılmıyor?

Çünkü bizim insanımızın diline bir 21. yüzyıl deyimi yapıştı.

“Devlete sırtını dayamak”

Her yerde duyarsınız bu deyimi.

“En güzeli devlete sırtını dayayacaksın sonra mis gibi yata yata paranı alacaksın.”

İşte bu durum öğretmenliğin kutsallığını zedeliyor. Her ne kadar birazdan anlatacağım tarzda öğretmenler varsa da, böyle düşünenlerin sayısı da azımsanamayacak kadar fazla.

Öğretmenlik hayat garantisi değildir. Bir nesil sizin elinizde şekilleniyor. Artık rehber öğretmenler anketlerden sıyrılsın. Beden Eğitimi öğretmenleri futbolu, voleybolu terimlerle anlatsın. Hangi çocuğunun neye yetenekli olduğunu fark etsin. Matematik öğretmenleri bizi artık matematik cahilliğinden kurtarsın. Tarihi dinlerken çocukların tüyleri diken diken olsun. Ya da ne biliyim bir çocuk şöyle aklından iki satır şiir okuyabilsin.

Evet, çok iş düşüyor omuzlarınıza… Asla kolay değil… Ama sağlam bir nesil yetişirse size hepsi ömür boyu minnettar kalacak. Siz sağlam bir nesil yetiştirirseniz eğer, işte o zaman Aybüke öğretmeni, Necmettin öğretmeni öldüren köhne beyinler de yok olup gidecek.

Yazımı bitirmeden işini aşkla yapan üç kadın öğretmenden bahsetmek istiyorum. Kars'ın Arpaçay İlçesi’ndeki Karaurgan İlkokulu’nda eğitim veren bu öğretmenler, öğrencilere ders anlatmaktan ziyade, sınıfların sobalarını doldurup yakıyor ve okulun temizlik işlerini yapıyorlar. Onların bu halini gören öğrenciler de öğretmenlerine aşkla bağlanıp, derslerinde başarı gösteriyorlar.

Bir diğer iki kadın öğretmenimizde Düzce’de doğuştan akciğer hastası olan 10 yaşındaki öğrencilerine okula gelemediği için evinde ders veriyorlar. 10 yaşındaki Zülal artık doktor olma hayalinin gerçekleşeceğine öğretmenleri sayesinde inanmaya başlamış.

Böyle insanın içini ısıtacak tarzda haberleri daha çok görebilmek ümidi ile…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Gülşen Yılmaz Arşivi