Neden 1001 gün
Mevlevîlikte çile, 1001 fün boyunca usûl ve âdâba uygun olarak 18 değişik hizmeti uygulamaktır. Çile müddetinin 1001 gün olması; Hz. Mevlânâ'nın hayatı boyunca çıkarmış olduğu HALVETlerin toplamının bin bir gün etmesi ile tarîkatin usûl ve âdâbı arasında yer verilmesi ve Yaratıcının 1001 ismine karşılık olarak bin bir gün zikir ve hizmet etmesiyle ilişkilendirilmiştir. Bütün bu yapılanlardan maksadın Allah'ın rızasını kazanmak olduğu, RIZÂ kelimesinin EBCED hesabıyla değerinin de bin bir etmesi hatırda tutulmalıdır. Herkeste aşk olmaz. Aşık olan CANdır. Nefsini öldürebilene nasip olur. Biz anlatirken Mevlana'nın dervişleri deyiverip geçiyoruz lakin o 1001 günün sonrasında o hücreden çıkan aslinda ne TENdir nede NEFS. Herşey hücrede kalır. Canın bedenden çıkması gibidir Derviş'in hücreden çıkması. Can denilen şey AŞKtır. Aşk ölesi değil...Nasıl ki RUHlar ölesi değil. O yüzden her şeyin sonunda yemede içmede konuşmada vb. aşk olsun demişler. Nefs için Hayvan der. Can için Aşk. Canlar ölesi degil ölen hayvan imiş der Hz. Pir mesnevisinde. 1001 günün hedefinde bir ayeti kerime vardır. Bu âyeti kerimeye ermek üzere girmişler o hücreye. Zahiren hücre dardır. Kafa gözüne öyle görünür. Gönüle ZAMANda MEKANda yoktur. O hücrelerin her biri bir derya mesabesinde...Derin mi derin. Daldıkça yükseldikleri bir derinlik...
Gündüzleri hizmettedir. Geceleri hicrette. Hicret ki miracin izinde. Can kuşunun kanatlanmasindaki kastı da budur Hz. Pirin. Herkes dervişin sema ettiğini zanneder. Hiç kanatsiz uçulur mu? İşte Derviş'in kanatlaridir aşk. Yol azığıdır. Yolunun ışığıdır. Kilitlerin anahtarıdır...Ötelere atılan adımda, Miracın burağı da aşktır...Niğmeti kebirin yegane sermayesi aşktır. Damarlarda kan değil aşk dolaşmadikça kalp aşkın ritmini yakalayamaz.1001 gün aşk içindir. Kalp aşk aşk diye atmadikça da kanat çırpamaz. Peki nedir NİĞMET-İ KEBİR???
Büyük nimet...Büyük ikram...
Evet nedir o büyük niğmet? Allahın zülcelalini görebilmek...
Sadece aşıklar görebilir, layık olanlar...Elbette ki niğmetlerin en büyüğü Cemalullah'tır...Bu niğmete erenlerin makamı da mekanı*da farklı olacaktır cennette...
Aşkın terazisi bu dünyada olmayabilir amma işte orada herkes aşkı kadar erecek bu niğmete...Kimisi hergün, kimisi cumadan cumaya, kimisi aydan aya, kimisi yıldan yıla... Rabbimiz bizlere de layık bir gönül hakeden bir aşk nasibetsin inşaallah...Taşıdığımız iman karanlığı aydınlatan bir fener gibidir. Her müslüman(gerçek inanan) etrafına ışık saçar...Daha çok aydınlık için daha çok imana ihtiyaç var demektir...
...Ateşe benzin dökersen parlar değil mi?
İşte insana da böyle yakıt lazım. İman YAKICIdır YANICI değil.
İman arttıkça aşk artar. Aşk arttıkça aşık yanar. Yandıkça mı artar yoksa arttıkça mı yanar hesabına sığmaz ki aşk...
Aşk ne ateştir nede su.
Su içen kanar, doyar da fazlasını almaz kabı... Ateşin yaktığından geriye kalır mı külden başkası?
Başka şeye benzer mi hiç aşığın nar-ı aşk'ta yanması...Ateşin yaktığı kül olup yok olurken, aşkın yaktığı ise KUL olur, aşkla varır öteler ötesine...
Ateşi daima su ile korkuturlar. Fakat suyu hiç ateşle korkutabilirler mi?
"Ey diken arayan, cennete gitsen bile orada senden başka bir diken göremezsin..." (Hz. Mevlana).
Su ateşten korkmaz ama dökülmekten korkar... Dökülen suyu ya toprak yutar ya havaya uçar
Su kabında durmalı...
O zaman ne korkar ne korkutur...