Mehmet Âkif Ersoy
Tarih boyunca Türk milleti; dinini, bayrağını, vatanını, milletini korumak için canını bu uğurda feda etmekten çekinmemiştir. Asırlarca İslam’ın sancaktarlığını yapan aziz milletimiz, bu topraklarda ezan sesi susmasın, bayrağımız inmesin diye peygamber ocağı olarak bellediği askerlik vazifesini yerine getirmekten imtina etmemiş, yeri geldiğinde bu uğurda canını feda ederek şehitler tepesindeki yerini almıştır. Bu bağlamda milletimizin bağrından çıkardığı önemli mütefekkir ve şairler de milletimizin tarih serüveninde kılavuzu, duygularının tercümanı, karanlık gecelerine fener olmuştur.
Türk milletinin bağımsızlık mücadelesinin simgesi İstiklal Marşı'mızın yazarı, şair ve mütefekkir Mehmet Akif Ersoy da milletimizin gönlünde müstesna bir yeri olan ve yeri doldurulamayan simge bir kişilik olarak gönlümüzde taht kurmuştur.
Kurtuluş Savaşının başladığı yıllarda cephedeki askerlerimizi coşturarak, onların morallerini yükseltip manevî duyguları güçlendirerek savaşın kaderine etki etti. Şiirlerinde zalimi lanetlemenin yanında şehitleri yüceltmek için şiirin tüm imkânlarından faydalanmaya çalıştı. Türk edebiyatında şehitleri muhatap alan bu kadar coşkulu ve destansı, gür sesli başka bir şiirden söz etmek zordur. “Ne büyüksün ki, kanın kurtarıyor tevhidi; Bedr’in arslanları ancak bu kadar şanlı idi.” diyerek Çanakkale Savaşı’nı coşkulu bir üslupla anlatarak, savaş manzarasını ve dehşetini sanki o anı yaşıyor gibi tablo tablo yansıttı. Kahraman askerlerimizin ve muazzez şehitlerimizin şanlı mücadelelerini, çelikleşen iman ve iradelerini Peygamberimizin Bedir Savaşındaki silah arkadaşlarına benzeterek son derece güzel tasvir etti.
İstiklâl marşımızı yazarak milletimize en büyük hediyeyi verdi. İstiklâl Marşını yazma karşılığında tek bir şartı vardı: ödül almamak. Paltosu olmayan Mehmet Akif, kazandığı beş yüz liralık ödülü Hilal-i Ahmer bünyesinde bulunan yoksul kadın ve çocuklara iş öğreterek hem onların ekonomik ihtiyaçlarını gideren hem de cephedeki askerlere elbise diken “Darülmesai”ye bağışladı. Korkma! diye başlayıp “istiklâl” diyerek tamamlanan milli bir hazine bıraktı. Türk milletinin gönlünde yatan bağımsızlık sevdasını alevlendirdi. Yüksek ahlâkı ve sağlam imanıyla adını milli hafızalara kazıdı.
Çileli bir hayat yaşadı. Yokluğu ve yoksulluğu iliklerine kadar hissetti ancak onun tek düşüncesi Türk milletinin bağımsızlığıydı. Türk milletine en büyük hediyesi olan İstiklal Marşı, Türk toplumunun ortak değerlerinden biri ve bağımsızlığının manifestosu oldu. Yaşadığı çağa tanıklık etmenin ötesinde, yaşanan acıları derinden hissetti. Türk- İslam sentezinin yapısına güç katan ve bu mücadeleyi zirveye taşıyan mütefekkir oldu.
“Çanakkale Şehitlerine” şiirinde geçen Asım'ın nesli ifadesiyle; karakterli, ahlaklı, erdemli, bilgili; kendisinde güzel ve kahramanca özellikleri barındıran bir genç modelinden bahsetti. Asım üzerinden Müslüman gençliği idealize etti ve bu gençliğe “Asım'ın nesli” adını verdi. Asım'ın nesli; iman, irfan, fazilet ve bilgi ile donanmış, karakterli, ahlaklı, kişilikli; vatanına, milletine ve dinine sahip çıkan ve dahası bunları yüceltmek için tüm imkânları seferber eden bir gençlik modeli ortaya koydu. Ruhu şad mekânı cennet olsun.
Selam ve dua ile..