LATİF SELVİ İLE DÜN BUGÜN ÜZERİNE SOHBET ETTİK.
Ankara bürokrasisinde bir gelenek vardır. Hafta içi yoğun çalışan mensuplar genelde Cuma günü Cuma namazından sonra kalan zamanı ziyaretlerle değerlendirirler.
Yeni öğrendiğim bu geleneği, bir süredir bende uygulamaya çalışıyorum. Cuma günü namaz ve yemekten sonra odaya uğramayarak uzun zamandır planladığım ancak görüşemediğim eş – dost ve ağabeylere ziyaretler gerçekleştiriyorum.
Hayatımın büyük kısmı Konya’da geçtiği için bu isimlerin çoğunluğu Konya men şeyli isimler oluyor.
Geçen hafta Cuma günü bu kapsamda gecikmiş bir ziyaret yaptım.
Konya’nın yakından tanıdığı Eğitim Bir Sen Genel Başkan Vekili Latif Selvi’yi ziyaret ettim.
Latif Bey son derece sıcak karşıladı beni.
Bu gecikmiş hayırlı olsun ziyaretinde uzun uzun sohbet etme fırsatı bulduk.
Konu konuyu açtı.
Biraz anıları dinledik, eski günlerden dem vurup bugünle kıyaslama fırsatı yakaladık.
Latif Başkan öğretmenlik mesleğinin dün nasıl olduğunu, bugünse hangi noktaya geldiğini örneklerle anlattı.
“Köylerde ya da küçük kasabalarda öğretmen lojmanları olurdu, bir daire yaparlardı, genelde her odada bir öğretmen kalırdı.” Diye bir örnek verdi Sayın Başkan.
- Nasıl Sayın Başkan bir evde 3 öğretmen mi kalırdı?
- Evet, dedi…
- Bir lojman olurdu. Genelde oraya erkek öğretmenler verilirdi. Onlarda bir lojmanda öğrenci evi gibi 3 kişi kalırdı, banyo ve mutfağı ortak kullanırdı. Dahası okullarda eğitim materyali bulmak gerçekten çok zordu. Yıkık dökük bakımsız binalarda ders işler ve çoğunlukla bu dersler materyalsiz olurdu.
Sayın Başkan anlatınca aslında çok şaşırmıyorum. Yetersizlik eski Türkiye’nin sıradan manzarası.
Birde bugüne bakalım.
Artık okullarımızın neredeyse tamamında her sınıfta projektör var.
Akıllı tahtaların takıldığı okullar projektör bile kullanmıyor.
Sınıflar modern.
Okul binaları bakımlı…
Geldiğimiz nokta bir ülke için gerçekten iyi bir nokta…
Bu ifadeler üzerine kendi çocukluğum aklıma geldi.
Her okula başlayış babam için bir kâbustu.
Kitap, defter, çanta, takım elbise, ayakkabı…
Üst üste koyduğunda müthiş bir külfet…
Paranızla kitap alamadığını günleri dün gibi hatırlıyorum.
Gençler belki bilmez. Ancak bu işten büyük rant kazananlar her sene okullarda ki kitapların değişmesini sağlar ve öğrenciler bazen o kitapları para vererek bile alamazlardı.
Mutlaka sayı yetersiz gelir ve birkaç öğrenci seneyi fotokopiyle geçirmek zorunda kalırdı.
Bir okulun okuttuğu kitap muhakkak her sene değişirdi.
Kırtasiyeler önünde ekmek kuyruğu gibi uzayıp giden kitap kuyruğuna az girmedim…
Peki ya bugün?
Öğrenci okula başladığı ilk günde devlet kitaplarını sıranın üzerine koyuyor.
Değişimi yaşadığımız günlerle bugünü kıyaslayamıyoruz belki, pek çoğumuz kötü örnekleri görmedi.
Ancak maddi durumu iyi olmayan bir anne baba için nasıl bir nimet olduğunu bilemezsiniz öğrenciye verilen kitapların.
İnsan bakınca ister istemez “nereden nereye geldik” diyor.
Kitapla yetinmemişler.
Her öğrenciye aylık 70 TL veriliyormuş devlet.
“Bu ne için?” Diye merak ettim.
Çocukların temel ihtiyaçlarını karşılamak içinmiş. Hem de annelere veriliyormuş. Ne güzel bir uygulama.
Çocuğunun beslenmesini koyamayan bir anne için daha güzel bir nimet olabilir mi?
13 yıllık süreçte hayatımızda neler değişti? İnsan inanamıyor.
Ben üniversiteye giderken en büyük kâbusum hep harç olmuştur.
Bankaya gittiğimde yaşayacağım sürprizi düşünürdüm. Kitapçıkta ödeyeceğim harç miktarı hep yazardı. Ancak o sadece kitapta yazandı. Karşınıza çıkacak rakam tam bir muammaydı. Siz 300 TL ödemek için giderdiniz, sizin önünüze 550 TL çıkardı.
Hükümet üniversite harçlarını kaldırdı.
Doğrusu bu uygulama beni bile şaşırttı. Bir ülkede üniversitelerin gerçekten bedava olduğu pek alışık olunan bir uygulama değil.
Harçların kaldırılmasından sonra en çok sokakta hala “parasız eğitim istiyoruz” diye bağıran sol gruplara gülüyorum.
Evet devrimci arkadaşlar. Artık eğitim tamamen parasız…
Zaman zaman geçmişi ve yapılan değişiklikleri hatırlamak gerekiyor.
Latif Selvi’ye yaptığım ziyaret bu açıdan faydalı oldu.
Yaşadığımız dünü kaleme alarak okuyucularla da paylaşmak istedim. Dünümüz karmaşık ve zulüm kârdı. Bugün Türkiye konforun zirvesini yaşıyor.
Ben bugün siyaset yapanların anlayışlarını geçmişte gördüm. Öyle cek cakla kanacak kadar saf değilim. Boş vaatlere karnım fazlasıyla tok...
Ben lafa değil, icraata bakarım…