Hakan Bahçeci
Hakan Bahçeci KÜÇÜK ŞEYLERDİR İYİLİĞİ BÜYÜTEN

KÜÇÜK ŞEYLERDİR İYİLİĞİ BÜYÜTEN

Yaşamak dediğimiz bu büyük muammanın kendi payımıza düşen kısmından sorumluyuz. Herkes kendi payından sorumlu ve herkes bu alanı güzelleştirip iyi yapmaktan yana. İyi olmayı arzu ediyor herkes, iyiliğin yanında olmak istiyor. İyiyi çoğaltalım diye uğraşıyor insanoğlu ama “iyi” öyle kocaman şeylerle “iyi” oluvermiyor.

            İyiliğin büyümesi, büyüyüp çoğalması tüm insanlığın beklediği bir durum değilse, bundan sorgulanacak olan iyiler değil, iyi olana düşman olanlardır. Düşman büyük bir ordularla, güçlü silahlarla saldırıyor iyinin üstüne. Oysa “iyi” sahip değil devasa ordulara, yenilmez armadalara. İyi, küçük şeylerle galip gelebilir kötülüğün karşısında.

            Küçük bir ordu büyük ve güçlü bir orduyu alt edebilir mi? Kazanmak, her zaman galip gelenin hakkı değildir. “iyi” her daim kazanacaktır yeter ki onun yanında olabilecek kadar bile olsa küçük şeylere sahip çıkalım.      

Oldukça kalabalık bir alış veriş merkezinin en hareketli zamanlarından biri. Sağa sola koşuşturanlar, poşetlere doldurdukları öteberiyi ellerine almış yürüyenler, kasiyerlerin yüzündeki bitkin ve bıkkınlık ifadesi… Çokça gürültü, çokça ses, hem de her türlü, bağıranlar, konuşanlar ama bu kalabalığın içinde birbirini hiç tanımayan hiç selam vermeyen hiç selam almayan o kadar çok insan var ki. Büyük bir kalabalık karşısında küçük kalan insanı bitirip tüketmek üzere…

Birçok insan kendi başına bıraktığı insanı kendi yalnızlığına mahkûm etmek için nasıl da çırpınıyor umarsızca. Bu umarsızlığın içinde kendi hikâyeleri kendi verdikleri savaşın ortasında, yaşlıca bir kadıncağız. Avucunun içinde sımsıkı tuttuğu parasıyla, elinde üç beş paket, iki ekmek ve bir gofret… Kasaya yaklaşıyor, “kolay gelsin kızım” diyor ama cevap alamıyor, her bir ürün “dııt, dııt” diye öten kasiyerin önündeki masadan geçiyor. Kasiyere uzatıyor parayı, kız soğuk ve neşesiz; “elli kuruş eksik teyze” diyor.

Parası eksik çıkan kadın, başını önüne eğiyor, ne dese, ne söylese, ne yapsa, gofreti bırakmak gerek belki ama toruna söz verdi. Bunca yol yürüdü geldi. Çaresiz bakıyor, “sonra getirsem kızım, çıkmadı üzerimde” diyor. Kızın bakışları “hayır” demesinden beter. Mahalle bakkalı olsa çoktan “sorun etme annem, bir gelişinde bırakırsın, sen git, selam söyle amcama” denmiş bitmişti mesele. Kadın tam bırakacak ne aldıysa olduğu gibi oraya, arkadan bir ses “şunu alın” diyerek elli kuruşu uzatıyor kasiyere.

Kadın, sesin geldiği yöne bakıyor, yumuşak bir sesle “Allah ne muradın varsa versin oğlum” diyor, başını önüne eğip, yürüyüp gidiyor. Genç, mütebessim ve neşeli haliyle, izliyor kadını arkasından. Bugünkü duasını da aldı akşam olmadan.

Küçük şeyler evet bu kadar küçük şeyler o devasa merkezlerin ve temsil ettikleri gelişmiş dünyanın karşısında durmaya namzetler. “İyi” ölmedi, ölmeyecek. Kendini büyük, koskocaman görenlere inat bu küçük şeyler iyiliği büyütecek.         

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hakan Bahçeci Arşivi