KONYA’NIN İRANCILARI VE FARS FAŞİSZMİ!
Türkiye’de İslamcılık akımı bir zamanlar İran’la özdeşleşmiştir.
Özellikle üniversite gençleri kendilerine kimlik arayışına girdiğinde, İslamcı akımla tanıştıklarında, bir zamanlar mutlaka İran sempatizanı olmuşlardır.
Bu akımın Konya’da bile ciddi destekçileri her zaman olmuş ve İran Devleti’ne neredeyse kutsiyet atfeden gençlerden tutun siyasetçileri bile görmek mümkündü. Bugün hala kendini İrancı diye tanımlayan bir sürü insan olduğunu biliyoruz.
Bunun sebebi İran’ın İslam devleti olarak kendini tanımlaması ve birazda Amerikan karşıtlığı olsa gerek. Ancak bugün gelinen noktada İran’ın aslında bir İslam devleti olmadığını görebiliyoruz.
Daha önce yazdığım bazı yazılarımda şu tezi hep savundum.
İran kendisine has faşist bir devlettir.
Farisilik İslam’dan her zaman ağır basar İran’da.
Bugün gelinen noktada İran’ın Rusya ile birlikte Suriye’de masum insanların üzerine sırf kendi menfaatleri adına bomba yağdırmasını başka hangi nedenle açıklayabilirsiniz.
Sadece bu mu?
Elbette hayır!
İçinde bulunduğumuz bölgede Şii akımları körükleyerek, mezhepsel ünsiyet bağını kullanarak kendine yeni bir alan açmaya çalışan İran görüyoruz.
Sırf bunun için başka ülkelerin iç işlerine karışan, hatta Şii bir takım örgütlerle işbirliği yapmaktan kaçınmayan bir İran görüyoruz.
Kısacası Şii kartını kullanarak yayılmacı politika izleyen ve amaca giderken her yol mubahtır anlayışına sahip bir İran bugün sahnede.
Öyle ki yıllarca Amerikan karşıtı gibi davranan ve ağır İslamcı kimliğini ortaya koyan İran bugün ABD ve Rusya ile işbirliği yapmaktan kaçınmayan bir ülke haline geldi.
Kısacası yıllarca İslamcı diye bildiğimiz İran gerçek yüzünü ortaya çıkartarak Fars politikalarını açıktan kendine referans almaya başladı.
Aslında başladı yanlış bir ifade.
Zaten bu politikalardan vazgeçmemişti, sadece takiye yapıyordu.
Ak Parti iktidar olduktan sonra, Türkiye hep iyi ilişkiler geliştirmek istediği İran’la. Özellikle nükleer çalışmalarıyla ilgili yapılan yaptırımlarda yine ülke olarak arkasında durduğumuz İran bugün Türkiye’yi alanda zorlayan politikalara imza atarak asla dost olamayacağını göstermekten çekinmiyor.
Bütün bu gelişmeleri takip ederken Osmanlı döneminden bir anekdotu hatırlıyorum.
Fatih İstanbul’u fethettiğinde sadece bir imparatorluk oluşturmak istemiyor bir medeniyet tasavvuru da planlıyordu.
Bunun için bölgede ne kadar meşhur bilim adamı ve sanatçı varsa İstanbul’a davet ediyordu.
Nitekim Fars medeniyeti bölgenin en güçlü medeniyetiydi. Bu yüzden Fatih bir ferman yayınladı.
Fermanda özetle şöyle diyordu.
Kim öğrenirse Farisi gitti deynin yarısı…
Yani kim Fars dili öğrenirse verginin yarısından muaf.
Ciddi bir vizyon.
Nitekim sonrasında bölgenin en güçlü edebiyatına sahip Fars edebiyatını geride bırakan bir edebiyat akımı oluşmasına zemin hazırlamıştı bu ferman.
Zaman içerisinde özellikle 1723’den 1823 yılına kadar Osmanlı – İran arasında bitmek bilmeyen savaşlar başlayınca İstanbul şairlerinden biri Fatih’in fermanına atıfta bulunarak şöyle söylüyordu.
Kim öğrenirse Farisi gitti dinin yarısı…
Evet, Osmanlı’dan günümüze her zaman hâkimiyet alanımıza kastetmiş bir İran var karşımızda.
Bugün zorda kaldığında dost gözükmüş ama menfaatleri devreye girdiğinde emperyalist Batı’yla her türlü işbirliğini yapmaktan, hem de Müslüman ülkelere karşı ittifaklar kurmaktan çekinmemiş bir İran.
Yüzyıllar boyu Şii kartını kullanarak İslam coğrafyasını provoke etmiş bir İran.
Yıllarca İslam’la anılmış ama Fars faşizmini her şeyin üstünde turan bir İran.
Ülke olarak İran politikamızı güncellememiz gerektiğini düşünüyorum ben.