Kızıl Çin’de mavi çiçekler açacak!
Dünya tekrar çift kutuplu bir siyasi kamplaşmaya doğru hızla evriliyor. Kimi rejimler yerle bir olurken kimileri de yerlerini iyice sağlamlaştırıyor.
ABD zayıflıyor, Çin yükseliyor, Rusya yerini koruyor.
‘Değişmeyen tek şeyin değişim’ olduğu tezi bir tarafa, değişmeyen tek şey sadece zulüm…
ABD zayıflıyor ama zulüm zayıflamıyor.
Çin yükseliyor, Çin’le birlikte mazlumların feryadı da yükseliyor.
Ruslar yerinde sayarken, kan ve gözyaşı da dünyanın göbeğine bağdaş kurmuş durumda…
Kanlı kostümleriyle et ve kemik doğramaya devam ediyor dünyanın jandarmaları…
Hepsinin sabıkası benzer. Kuruldukları günden bu yana sınırları içinde kalan halklara uyguladıkları insan hakkı ihlalleri, ayrımcılık ve zorbalık bir yana; tüm mazlumların ensesinde boza pişirmekten asla geri durmadı bu vampirler sürüsü…
Son günlerde Çin’in Doğu Türkistan’daki soydaşlarımıza uyguladığı zulüm gündeme bir kez daha gelse de bu zulüm aslında 70 yıllık bir acıyı barındırıyor ata coğrafyamızda…
Çin, bilhassa Müslüman Uygurlara yönelik uyguladığı şiddet ve baskı politikalarıyla hiçbir uluslararası teamülü dikkate almıyor.
Çin’in uzun yıllardır Doğu Türkistan’da uyguladığı politikanın ana hedefinin, dinî ve kültürel asimilasyonla Uygur Türklerini yok etmek olduğu anlaşılıyor. Çin yönetiminin bu politikası çeşitli kurumların raporlarıyla da ortaya konmuş durumda.
Dün konu ile ilgili olarak bir basın toplantısı düzenleyen İHH Konya Şube Başkanı Hasan Hüseyin Uysal’ı dinledim. Haklı olarak bir çok kişi, ‘Tüm dünya mazlumlarına el uzatıyorsunuz. Neden Doğu Türkistan yalnız?’ sorusunu soruyormuş…
Uysal’ın bu soru ile ilgili olarak verdiği cevap iç ürperticiydi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Çin ziyaretinde temas ettiği herkesin, ziyaretten sonraki süreçte tek tek gözaltına alındığı, ailelerine baskılar yapıldığı, kendilerinden haber alınamadığı yönünde bilgiye sahip olduklarını söylüyor Uysal.
Çin, türlü tehditlerle Türkiye’ye ya da Avrupa ülkelerine giden Uygur gençlerin de yeniden ‘Sincan Uygur Özerk Bölgesi(!)’ ne dönmelerini şart koşuyormuş.
Bölgeyle ilgili her hangi bir uluslararası inceleme, çalışma, araştırma yapılması engelleniyor. Bölgeye uluslararası gözlemcilerin girmesi ise söz konusu değil.
Yani, milyarlarca insanın ortasında tahminen 1-3 milyon arası insan ‘Eğitim Kampları’ adı altında; katliam, gözyaşı ve kanın hakim olduğu açık hava hapishanelerinde esir tutuluyor.
Öyle ki, bazılarına göre; bu kamplarda kalabalıktan dolayı sırt üstü bile yatamıyor, sağa ya da sola dönerek yatıyorlar soydaşlarımız.
Uysal, “Bizim orada bir çalışma yaptığımızın ya da yaptığımız çalışmada temas ettiğimiz insanların tespit edilmesi halinde, biraz daha fazla kardeşimiz zulme uğrayacak” diyor.
Bir şey yapıyorsak da gizli yapmak durumundayız diye ifade ediyor kendini.
Allah kuvvet versin çalışmalarında. Hasan Hüseyin Uysal hocanın nezdinde, İHH Konya’ya da teşekkür ediyorum bu konuyu gündemlerine aldıkları için…
Sadece İHH, hatta sadece Türkiye değil; bütün Müslüman ülkelerin, kuruluşların bu konuda tavır koyması gerekir.
Çin’de Müslüman olmak ölüm sebebi… Eğer Müslüman Türkseniz ise katledilmeniz kaçınılmaz gibi duruyor mevcut şartlarda.
Akıllara zarar işkencelere maruz kalıyor orada Müslümanlar…
Öyle ya, “Çin işkencesi” tabiri durup dururken çıkmış bir şey olmasa gerek.
Allah’ın nurunu tamamlayacağı günlerin umuduyla, gönlümüzde Doğu Türkistan’daki kardeşlerimizin acısıyla bekliyoruz güzel günleri…
Yaşanan katliamlara gözünü kapatanlara, komploteorileriyle zihin işgal edenlere de bir şeyler söylemek lazım.
Doğu Türkistan mücadelesini Amerikancı olarak yaftalayanlara asıl sözüm.
Aslında asıl Amerikancı onlar!
Aslında onların bilinçaltında, Amerika'nın ''yenilmez, her şeyi kontrol eden güç'' martavalı kocaman yer kaplıyor.
Müslümanların her hak talebine bu şekilde çamur atmak abes…
ABD’yi karşına alana Rus yanlısı, Çin’i karşısına alana Amerikancı. NATO’cu, Gladyocu….
Etiket Müslümanlığı en kolayı…
Doğu Türkistanlı bir babanın kızının zorla Çinli bir erkekle evlendirilmesini, “Kardeş aile projesi” zulmüyle her eve bir Çinli erkeğin yerleştirilmesini, toplama kamplarında işkence görmelerini dert etmeyen güruh, ‘Allah’ım şahitsin’ diyen bir hassasiyet sahibi Müslümanları Amerikancılıkla yaftalıyor.
Hadi be siz de…
Reel politik bir tarafa, keşke yapacağımız daha fazla şey olsa.
Keşke; ilk Müslüman Türk Hakanı Satuk Buğra Han’ın, “Kutadgu Bilig” in babası, yazar ve devlet adamlarının en hası Yusuf Has Hacip’in, güzel Türkçemizin sevgilisi, “Dîvânü Lugati’t-Türk” adlı eserin nakkaşı, ilk Türk dil bilgini Kaşgarlı Mahmud’un diyarına el verebilsek.
Dedelerimizin; Göktürklerin, Uygurların, Karahanlıların hüküm sürdüğü topraklarda mavi çiçekler açsa keşke…
Daru’l İslam’ın doğudaki serhaddı Doğu Türkistan; soğuktan çatlayan ellerinden öperim…