Şerife Oktar
Şerife Oktar Kitabım Kur’an 19

Kitabım Kur’an 19

Esirgeyen ve bağışlayan Allah’ın adıyla

57.Hadid

Adını 25. âyette geçen ve “demir” anlamına gelen hadîd kelimesinden alır. Tesbihle başladıkları “Müsebbihât” denilen beş sûrenin ilkidir (diğerleri Haşr, Saf, Cum‘a ve Tegābün sûreleridir).

Allah’ın bazı sıfatları, özellikle ilim ve kudretinin delilleri, iman etmenin, infak ve ihsanda bulunmanın gerekliliği, âhiretteki durumları bakımından müminlerle münafıkların karşılaştırılması, dünya hayatının anlamı, Hristiyanlıktaki ruhbanlık uygulaması Hadîd sûresinin başlıca konularını teşkil eder.

Bir önceki sûrenin son âyetinde yer alan, “Rabbinin yüce ismini tenzihle an” emri göklerde ve yeryüzünde ne varsa hepsinin Allah’ı tesbih ettiğini bildirir.

Allah’ın görünen ve görünmeyen âlemlerdeki hükümranlığının büyüklüğü, kudretinin ve ilminin genişliği dile getirildikten sonra insanlar kendilerini imana davet eden, aydınlığa çıkarmak isteyen Peygamber’e inanmaya çağrılır. Dünya malının emanet olduğuna işaret edilerek infakın gerekliliği anlatılır.

Dünya hayatının geçici ve aldatıcı olduğu, bu sebeple Allah’ın mağfiretini ve cennetini kazandıracak işlerde yarışmanın icap ettiği anlatıldıktan sonra her şeyin Allah’tan geldiği, dolayısıyla insanların kaybettiklerine üzülmemeleri, elde ettikleriyle de şımarmamaları gerektiği ifade edilir.

Âyetin üslûbundan, Allah’ın dinine ve peygamberlerine yardım eden, hak ve adaleti ayakta tutmak isteyenlerin bu gayelerini gerçekleştirebilmek için demirle sembolize edilen maddî güce ve siyasî otoriteye sahip olmaları gerektiği anlaşılmaktadır.

Sûrenin fazileti hakkında İrbâd b. Sâriye’den şöyle bir hadis rivayet edilmiştir: “Hz. Peygamber yatıp uyumadan önce Müsebbihât’ı okur ve bunlarda bin âyetten daha faziletli bir âyetin bulunduğunu söylerdi”  Ebû Dâvûd, Tirmizî

* And olsun biz peygamberlerimizi açık kanıtlarla gönderdik, beraberlerinde kitap ve adalet terazisini de indirdik ki insanlar hakkaniyete uygun davransınlar. Bir de demiri indirdik ki onda büyük bir güç ve insanlar için yararlar vardır. Böylece Allah, görmeden iman ederek kendisine ve peygamberlerine yardım edecekleri ortaya çıkaracaktır. Şüphesiz Allah güçlüdür, üstündür. Hadid 25

58.Mücadele

İlk âyetinde geçen “tücâdilüke” (seninle tartışan) ifadesinden maksat Evs b. Sâmit el-Ensârî’nin hanımı Havle bint Sa‘lebe’dir. Evs’in, Câhiliye geleneğine uyarak “zıhâr” diye anılan bir tür boşama ile Havle’yi boşaması ve artık kendisinin annesi gibi mahremi konumunda bulunduğunu söylemesi üzerine Havle, Resûl-i Ekrem’e gelerek boşanmak istemediğini söylemiş ve kendisiyle tartışmaya girmiştir. Bu olay sebebiyle nâzil olan sûrenin adı sözü edilen hanıma işaretle “Mücâdile”, Resûlullah’la yaptığı tartışma dolayısıyla “Mücâdele” diye belirlenmiştir.

 

Câhiliye döneminin âdeti olan zıhâr adlı boşamanın iptal edildiği, bu tarzda boşama ifadesi kullanan kocanın kefâretle mükellef tutulduğu ifade edilir.

Medine döneminin son yıllarında nâzil olduğu anlaşılan Mücâdile sûresinden müslüman toplumun yaşadığı bazı problemleri tesbit etmek mümkündür. Zira Medine civarında anlaşmalı vatandaş statüsünde bulunan yahudi kabileleri hem Mekke müşrikleriyle hem de Medine’deki münafıklarla gizli ilişkiler içinde bulunuyor, Resûlullah’a ve ashabına karşı psikolojik mücadele yürütüyordu. Sûre bu tür bozguncu faaliyetleri ifşa etmek suretiyle müslümanları bilgilendirmekte ve uyarmaktadır. Sûrenin 21. âyeti samimi müminlere büyük bir müjde vermekte, 22. âyeti ise fertlerin ve kitlelerin Allah nezdinde makbul olacak iman derecesinin tesbiti için şaşmaz bir ölçü belirlemektedir.

*Ey iman edenler! Peygamberle özel görüşme yapmak istediğiniz zaman, bu görüşmenizden önce bir sadaka verin. Sizin için en iyi ve en nezih davranış budur. Şayet bulamazsanız, bilin ki Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir. Mücadile 12

59.Haşr

Sûre, ismini ikinci âyetteki “ilk sürgün” anlamına gelen “li evveli’l-haşr” ifadesinden alır. Burada sözü edilen haşrin kıyamet gününde mahşerdeki toplanmayı ifade etmediği, Benî Nadîr adlı yahudi kabilesinin Medine’deki yurtlarından çıkarılıp sürgüne gönderilmesiyle ilgili olduğu, hem sûrenin âyetlerinden hem de tefsir kaynaklarında verilen bilgilerden anlaşılmaktadır. Bundan dolayı sûreye Benî Nadîr sûresi de denmiştir. Buhârî’nin el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ’inde (“Tefsîr”, 59/1) yer alan bir rivayete göre Saîd b. Cübeyr, Abdullah b. Abbas’ın yanında bu sûreyi Haşr sûresi diye andığında İbn Abbas sûrenin Benî Nadîr adını taşıdığını söylemiştir. İbn Hacer el-Askalânî, Abdullah b. Abbas’ın isim üzerinde titizlikle durmasını, âyetteki haşr sözünün “kıyamet günündeki toplanma” şeklinde anlaşılmasından duyduğu endişeye bağlamaktadır.

Sûrenin nüzûl sebebi, Nadîroğulları’nın daha önce Hz. Peygamber ile imzaladıkları tarafsızlık antlaşmasını bozmalarıdır. Müslümanların Bedir zaferine sevindiklerini ve Tevrat’ta, sancağı yere düşmeyecek olan muzaffer peygamber diye anılan âhir zaman nebîsinin bu peygamber olduğunu söyleyen iki yüzlü müttefikler, Uhud Gazvesi’nin Müslümanlar aleyhine sonuçlanması üzerine fikir değiştirmişlerdi. Reisleri Kâ‘b b. Eşref, yanına bazı adamlarını alarak gizlice Mekke’ye gitmiş, müşriklerin reisi Ebû Süfyân ile bir ittifak antlaşması yapmıştı. Bu ihaneti öğrenen Resûl-i Ekrem, onları hiç beklemedikleri bir anda kendi yurtlarında kuşatma altına almıştı. Nadîroğulları, evlerinin muhkem yapılardan meydana gelmiş olmasına ve münafıkların reisi Abdullah b. Übey b. Selûl ile Mekke müşriklerinden ve diğer Yahudi kabilelerinden gelecek yardımlara güveniyorlardı. Halbuki hiçbir yerden yardım gelmemiş, Allah onların yüreklerine korku düşürmüş ve Müslümanların bu kuşatması karşısında çaresiz kalarak yurtlarını terk edip sürgüne râzı olmuşlardı. Müslümanlar ise bu başarıyı birlik ve beraberlik içinde kararlı bir tutumla elde etmişlerdi. Sûrede yer alan bütün âyetler, bir toplumun Allah’a inanıp güvenmek ve O’nun rızâsını gözetmek sayesinde nasıl güçlü bir birlik oluşturacağına dikkat çeker; böyle bir milletin önüne çıkan bütün engelleri aşabileceğini vurgular.

*O, kendisinden başka tanrı olmayan Allah’tır; duyular ve akılla idrak edilemeyeni de edileni de bilir. O rahmândır, rahîmdir. Haşr 22

Önceki ve Sonraki Yazılar
Şerife Oktar Arşivi