İsmail Boylu
İsmail Boylu KİMSESİZLERİN KİMSESİ OLABİLMEK

KİMSESİZLERİN KİMSESİ OLABİLMEK

Günümüzde bencillik, bireysellik, dünyevileşme ve nemelazımcılık gibi olumsuzluklar insanoğlunu adeta esir almış durumdadır. Bu olumsuzluklar, insanı yalnızlaştırmış ve ona büyük kayıplar, yoksunluklar yaşatmıştır. Çağımızın en büyük kaybı, pek çok insanın hazzı peşinde koşarken, yaratılış hikmeti ve gayesini, hayatın anlamını unutmasıdır. Günümüzün en önemli sorunu, her türlü imkâna sahip olduğu halde insanın gittikçe yalnızlaşmasıdır. Yalnızlaşmak, milyonlarca insanın içinde yapayalnız kalmaktır. Yalnızlaşmak, çevreye duyarsızlaşmak, kardeşin derdiyle hemhal olmamaktır. Yalnızlaşmak, mahrumiyet ve yoksullaşmaktır. Asıl yoksulluk da, maddi imkânlardan değil, sıcacık dostluklardan yoksun olmaktır.

Ne acıdır ki, günümüzde aynı evi, ortamı paylaştıklarımızla iletişim kuramaz hale geldik. Çevremize şöyle bir bakıyoruz maşallah küçük çocukların ellerinde tabletler… Onun dışında genç yaşlı demeden herkesin elinde cep telefonu… Televizyon ekran karşısında suskunca geçirilen uzun saatler vs. bu ve buna benzer iletişim çağında iletişim kurmadan geçen bir hayata şahit oluyoruz. Hayal dünyasında mutluluk arayan teknoloji bağımlısı nice modern yalnızlıklarımız var. bu Ramazanda candan sevgiye muhtaç bu kardeşlerimizi de hatırlamalıyız. Her şeyden evvela öncelikle kendi ailemizden başlamalıyız. Ailemizden başlayarak her yalnızla iletişim kurmalıyız.

Şiddetten, savaştan, ölümden kaçarken evinden ayrı düşmüş milyonlarca kardeşimiz var. Suriye’den ülkemize gelen bir milyonu aşkın mülteci bulunmaktadır. Onlar bizim muhacirlerimizdir. Burada bize düşen görev onlara ensar olmak, yani gönül kapılarımızı açıp, ellerimizi uzatacağız. Zira Müslüman’ın ahlakı, kimseyi kimsesiz bırakmamak, ihtiyaç sahiplerinin ihtiyacını gidermektir.

Malumunuz Türkiye’mizin özellikle Büyükşehirlerinde üç binin üzerinde evladımız kimsesiz olarak sokaklarda yaşamaktadır. Nasıl ki bizlerin sıcacık bir yuvası var, nasıl ki sabah olunca önümüze kahvaltı geliyor, akşam olunca da sıcacık önümüze yemeğimiz konuluyorsa işte bu yavrularımızın da sıcacık bir yuvaya, ilgiye ve şefkat eline ihtiyaçları var. İşte bu bakımdan gün, kimsesizlerin kimsesi, sessizlerin sesi olma günüdür. Gün, sokaklarda yatıp kalkan evlatlarımıza kol-kanat germe günüdür. Müslüman bir toplumda sokakta çocuk kalmamalıdır. Yüce Rabbimiz Cenabı Allah’a sonsuz hamdü senalar olsun ki bizleri on bir ayın mübarek Ramazanı şerife kavuşturdu. Rabbimize ne kadar şükretsek azdır. Bu arada bu mübarek Ramazan ayında bizlere de çok büyük görevler düşüyor. Özellikle sokaklarda kimsesiz olarak yaşayan evlatlarımıza sahip çıkmalı ve aynı zamanda bu evlatlarımızı topluma kazandırmak için bir başlangıca vesile olmalıyız.

Günümüze kadar İslam toplumlarında özellikle görülmemiş huzurevlerinde kalan yaşlılarımız var. Şu an ülkemizde yirmi binin üzerinde büyüğümüz yalnızlığa terk edilmiş durumdadır. Eli öpülesi büyüklerimizin gönderildiği o mekânlara aslında huzurevi diyemeyiz. Evlat hasreti içerisinde, torunlarını kucaklayamadan yalnızlığa mahkûm edilenlere sahip çıkmalıyız. Kâinatın Efendisi Sevgili Peygamberimizi Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.) bir Hadisi Şeriflerinde mealen şöyle buyuruyor: “Küçüklerimize sevgi göstermeyen, büyüklerimize saygı göstermeyen, iyiliği emredip kötülükten nehyetmeyen bizden değildir.”

Bizler Gönüller Sultanı Efendimizin ümmetiyiz. Unutmayalım ki Rahmet Peygamberi hayatı boyunca hep yetimleri, öksüzleri, kimsesizleri gözetmiş ve korumuştur. Efendimiz (s.a.v.), yetimi itip kakan, ona hor davrananları ise şöyle uyarmıştır: “Evlerin en hayırlısı, içinde kendisine iyi bakılan bir yetimin bulunduğu evdir. Evlerin en kötüsü ise kendisine iyi davranılmayan bir yetimin bulunduğu evdir.”

Sonuç olarak diyebiliriz ki, yetimler-kimsesizler, aslında bizler için bir yük değil, bir bereket vesilesidir. İşte bu bakımdan bu yavrularımız, bu gençlerimiz, bu yetimlerimiz, bize Allah Resulü (s.a.v.)’nün birer emanetidir. Ve unutmayalım ki emanete sahip çıkmak onun ümmetinin bir niteliğidir.

Selam ve dua ile…

Önceki ve Sonraki Yazılar
İsmail Boylu Arşivi