Ramazan Köroğlu
Ramazan Köroğlu İstanbul Sözleşmesi yaşattı mı!

İstanbul Sözleşmesi yaşattı mı!

2014'te yürürlüğe girdiği halde son zamanlarda adını sıklıkla duyduğumuz ve 19 Mart 2021 tarihinde feshedilen, Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi ya da bilinen adıyla İstanbul Sözleşmesi, 45 ülke ve Avrupa Konseyi tarafından imzalan bir anlaşmadır. Anlaşmanın temeline baktığımızda Nahide Opuz davasıyla karşılaşırız.  Nahide Opuz, 5 Temmuz 2002’de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) dava açtı ve 2009 yılında dava sonuçlandı. Sonuca göre Türkiye vatandaşını koruyamıyordu. Bu ve bunun gibi durumlar üzerine Avrupa Konseyi, İstanbul’da toplanır. Toplantı sonucunda bir sözleşmeye mutabık kalırlar.Bu sözleşme İstanbul Sözleşmesi’dir.

***

Kısa tarihini verdiğimiz İstanbul Sözleşmesi Türkiye’yi, kabul edenler ve reddedenler olarak ikiye böldü. Kabul edenler İstanbul Sözleşmesi sayesinde kadınlara yönelik şiddetin azalacağını dile getirdiler. Reddedenler ise sözleşmenin geleneklerimize uymadığını, hatta geleneksel aile yapımıza dinamit koyduğunu dile getirdiler.

Sözleşmeyi kabul edenler; kabul etmeyip reddedenleri sanki kadına şiddeti savunuyor, kadının ezilmesine karşı sesiz kalınmasına müsaade ediyor gibi lanse etmeye çalışıyorlar. Siz zaten gelenek ambalajı altında kadınları değersizleştiriyorsunuz, kadınları hiçe sayıyorsunuz gibi sözler sarf ediyorlar.

Sözleşme hakkında konuşmak için öncelikle sözleşmeyi kulaktan duyma bilgilerle değil de asıl metininden okumamız gerekiyor. Ama ne yazık ki, sözleşmenin tek harfini dahi okumayanlar sözleşmeyi, taraftar olduğu grup kabul ettiği için kabul ediyor veya reddediyor. 

Ayrıyeten sözleşmeleri sadece okumak yetmez, sözleşmelerin okuma tekniklerini de bilmemiz gerekmektedir. Mesela sözleşmelerin, bağlı kaldığı sözlükler vardır. Kullandıkları kavramları, hangi mana da kullandıklarına dair o sözlüklerde karşılıklarını buluruz. Mesela sözleşmede geçen toplumsal eşitlik, birey gibi kavramlar, hangi anlamlara karşılık geldiğini öğrenmek için sözleşmelerin mutabık kaldığı sözlüklere bakmamız gerekmektedir. İstanbul Sözleşmesi için de Birleşmiş Milletler UluslararasıTemel Kavramlar sözlüğüne baktığımızda hangi kavramın neye karşılık geldiğini görürüz. Mesela birey kavramının karşılığını 56 sayfada anlatıldığıyla karşılaşırız.

Yani sözleşmeyi körü körüne savunmak ve körü körüne reddetmek cahilliktir.

***

İstanbul sözleşmesini kabul edenlerden önce kabul etmeyenleri dinlememiz gerekmektedir. Çünkü her red, bir açıklama ve ispat ister.

Sözleşmeyi kabul etmeyenler, kadına şiddeti savundukları için reddetmiyorlar. Ya da gelenek ambalajıyla, kadını ezmeyi meşru gördükleri için reddetmiyorlar. Sözleşmede sakıncalı maddeleri söylüyorlar. Bu maddelerde hiçbir suçları olmadıkları halde sözleşme mağduru insanların çoğaldığını ve bazı kavramların Türk toplum yapısına yani geleneklerimize uygun olmadığı ve gelecek kuşakları tehdit etiği için kabul etmiyorlar.

Ayrıyeten;

-Kadın cinayetlerine baktığımız takdirde, sürekli artış gösteriyor ve İstanbul Sözleşmesi bu durumu durduramıyor, yetersiz kalıyor,

-Sözleşme metninin ucu çok açık, hukukta böyle açıklık olamaz,

- İnsan onuruna aykırı cezalar veriliyor. Mesela geçen yıl 500 bine yakın erkek(psikolojik şiddet ifadesiyle), sözleşme referans alınarak evden atılmış, buda insan onuruna ve psikolojisine zarar veriyor. Hatta daha kötü sonuçlara kapı aralıyor,

-Mağdur olduğunu söyleyen tarafın beyanını kabul görülmesi, binlerce insanın bu sözleşme sebebiyle suçsuz yere hapse atılmasına sebebiyet veriyor,

- Eş cinsellerin örgütlenmesine ve ahlaksızlığın önünün açılmasına sebebiyet veriyor,

- İstanbul sözleşmesinde arabuluculuk faaliyeti yoktur, barışma yoktur, uzlaşma yoktur. Hatta şikâyet olduktan sonra geri dönüşte yoktur. Mesela kadın öfkesiyle eşini şikâyet etti. Öfkesi geçtikten sonra şikâyeti geri çekme hakkı yoktur. Eşi dava sürecinden geçmelidir.

- Genç yaşta evlenip, evliliğinde hiçbir sıkıntısı olmadığı halde, iki taraf da memnun dahi olsa sözleşmeye aykırı diye 8 bine yakın erkek hapse atılmış. Adalet bunun  neresinde?

- Ve en önemli nokta gelenek ve göreneklerimiz göz ardı edilerek yapıldığı için İstanbul Sözleşmesine karşı çıkılıyor, bunun için yerli ve milli bir sözleşme yapılması gerekiyor.

Öncelikle bir sözleşme yapılacaksa;

-Milletimizin adetini, geleneğini göreneğini bilen bu Milletin Evlatları yapmalıdır. Biz bu topraklarda bin yıl hüküm sürmüşüz. Bir yasa yapmaktan aciz miyiz?

-Sözleşmeler iki tarafı rekabet haline getirmemeli, uzlaştırmalıdır,

-Uygulamada sorunları kronikleştiren değil, kaş yaparken göz çıkaran değil,cinsiyeti ön plana alan değil, asıl sorunların sebebiyetlerine inen yasalar yapılmalıdır.

Yasa oluşturulurken sosyoloji, antropoloji, psikoloji, psikiyatri, ilahiyat ve hukuk nazarından bakılmalıdır.

***

Doğu Türkistan da kadınlara karşı yapılanlara, Suriye de binlerce kadınının ceza evinde haksız yerde tutanlara, kadını reyting ve reklam için kullanan, şiddeti normal gösterenlere karşı Kadın Hakları savunucularını göremiyoruz.

Sadece kıyafet üzerinden kadın haklarını savunsalar bile tesettürlü kadınlara yapılanlar hakkında herhangi bir çalışma göremiyoruz.

Bu da işin kadın hakları olmadığı altında başka sebepler barındırdığını düşündürüyor!

***

Gelenek ve göreneklerimizde üstün olan Haktır.

Haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun,

Mazlumdan yana zalime karşı durmalıyız.

Mazlum düşmanımız olsa, zalim en yakınımız olsa da karşı olmalıyız.

İşte o zaman İnsanlığa yüz akı olan bir sözleşme yapabiliriz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ramazan Köroğlu Arşivi