Musab Seyithan
Musab Seyithan İslam’a Hakaretin Diğer Adı; “Ortaçağ Karanlığı”

İslam’a Hakaretin Diğer Adı; “Ortaçağ Karanlığı”

            İslam’a karşı kini ve nefreti olanlar, bulundukları toplum ve konjonktüre göre düşmanlıklarını ya gizlerler, ya da açıkça ortaya korlar. Ortamın müsait olmaması durumunda direk İslam’ın kendisine değil de onu kastederek “Çağdışı”, “Ortaçağ karanlığı”, “Fundamandal dincilik” ve benzeri kelimelerle, içlerindeki kini sızdırırlar.

            Geçtiğimiz hafta CHP’nin grup başkan vekili eczacı Özgür Özel, Diyanet İşleri Başkanlığının 4-6 yaş grubuna yönelik Kur’an kursları ile ilgili olarak   "Eğitimde birlik var, kanunu var. Diyanet okul öncesi eğitim birimleri kuruyor. Okul öncesi eğitim Diyanet'in işi mi Milli Eğitim'in işi mi? Sübyan mekteplerini kurmuşlar, kurumsallaştırmayı zorunlu yapmaya çalışıyorlar. Bu kafayla, bilimin B'si, fiziğin F'si, matematiğin M'si de olmuyor üniversiteye gidince. Çocukları bütün dünya nasıl yetiştiriyorsa öyle yetiştirmek varken bir ortaçağ zihniyetine yönelmenin, bunu kurumsallaştırmaya çalışmanın, ne bu Cumhuriyet'e, ne bu millete faydası var; ne de Anayasa'ya uygunluğu var." buyurmuşlar!!!

            28 Şubat sürecinde, 15 yaşına kadar camilerde ve okullarda Din eğitimi ve Kur’an dersi verilmesi yasaklanmıştı. Bu eczacı tosuncuğun kafası hâlâ orda takılı kalmış. Cumhuriyet sonrası tek parti istibdadında camilerde Kur’an öğretmeyi yasaklayan, öğreten hocaları jandarma dipçiği ile karakollara götürüp işkence ettiren, İslam karşıtı devrimlere uymayanları darağacında sallandıran, ezanı on sekiz sene baskı ve dipçik zoruyla Türkçe okutan, camileri ahıra çeviren ve toplumu, cenaze yıkayacak adam bulamayacak kadar cahilleştiren ezeli İslam düşmanı bir partinin grup başkan vekilinden de ancak bu beklenir. Cibilliyeti ona bunu emreder. Çünkü bunlar İslam’ın toplumda yer etmesine asla dayanamazlar. Kin ve öfkelerinden parmaklarının ucunu ısırırlar. Kur’an onların iç röntgenlerini şöyle ortaya kor:

            "Ey iman edenler! Sizden olmayan kişileri sırdaş edinmeyin. Onlar sizi yoldan çıkarmak için ellerinden gelen hiçbir çabayı esirgemezler ve sizi sıkıntıda görmekten hoşlanırlar. Şiddetli öfke, ağızlarından taşmaktadır; kalplerinde sakladıkları ise daha da büyüktür… Siz Kitabın tümüne inanırsınız, onlar sizinle karşılaştıklarında "inandık" derler, kendi başlarına kaldıklarında ise, size olan kin ve öfkelerinden dolayı parmak uçlarını ısırırlar. De ki: ‘Kininizle geberin.’ Şüphesiz Allah, içinizde saklı duranı bilendir. Eğer bir iyilikle karşılaşırsanız bu onları üzer; başınıza bir kötülük gelince de memnun olurlar. Ama eğer zorluklara karşı sabreder ve samimi davranırsanız, ruh olgunluğu gösterirseniz, onların hileleri size hiçbir zaman zarar veremez. Zira Allah onların bütün yaptıklarını kuşatıcıdır." (Âl-i İmran:118-120)

            Bu kindarlar bilmeli ki Avrupa Ortaçağ karanlığını yaşarken o dönem Mekke’de doğan İslam güneşi, bu karanlığı parçalayarak dünyaya ilim ve medeniyet ihraç ediyordu. İlk emri okumayı emrediyor ve savaş durumunda toplumun silah kullanabilen bir kısmı, silahaltına alınırken, bir kısmının da ilmî faaliyetlere devam etmesi isteniyordu. (Bak: 9/Tevbe: 122).

            İşte Kur’an’ın bu emirleri hayata taşınınca, İslam dünyası binli yılların başında, hatta daha da önce bugün hayatımızı kolaylaştıran, modern teknolojiye beşiklik eden pek çok buluşu gerçekleştirdi. Bilir misiniz; sibernetik kurucusu El Cezeri’dir. Modern trigonometrinin kurucuları El Battani gibi İslam âlimleridir. Pascal üçgeninin ilk mucidi Ebu’l Vefa’dır. Galileo’dan 700-800 yıl önce Halife Memun’un talimatıyla Harezm’in başında olduğu 71 Müslüman matematik coğrafyacı, dünyanın bugünkü şeklini bir küre olarak ortaya çıkarmışlardır. Şu an bir orijinal nüshasını İstanbul’da Fuat Sezgin hocanın İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi’nde görebilirsiniz. Orta Çağ karanlığını Avrupa yaşarken, İslam âlimleri dünyanın geleceğine yön veren buluşlar gerçekleştirmiştir.

            O dönemde Avrupa zalim din adamlarının, baskıcı kiliselerin etkisi altındaydı. Avrupa'da bilim ile ilgilenenler, bilim adına araştırma yapanlar cezalandırılıyor, işkence edilerek öldürülüyordu.

            Gelmiş geçmiş en büyük barbar ve sanata, bilime karşı olan topluluklar Avrupa'da olmuştur.

            İslam devleti Avrupa'nın bilim ve sanat konusunda çok fazla ilerisindeydi çünkü âlimlere, bilim insanlarına zarar verilmiyor, destekleniyordu.

            Avrupalı devletler bilimin gelişmesini ve insanların medeniyete kavuşmasını istemiyorlar, kendi güçlerinin azalacağını düşünerek ilim ehlini, düşünmekten ve bilimden uzak tutmak adına hepsini öldürüyorlardı.

            İslam devleti bilime ve sanata karşı son derece hoş görülüydü. İslam bilimi ve eserleri Avrupa'dan çok daha yüksekti.

            İbn-i Heysem, kamerayı ilk keşfedendi. Abbas İbn-i Firnas, insanların uçabileceklerini ifade ederek Wright kardeşlerden bin yıl önce uçmaya cesaret etmişti.

            Ebû Kasım Zehravî, cerrahinin babasıdır.

            Meryem el-Ustrulabî, elde tutulan bir tabletle yol bulmak için yıldızlara tutulan ve usturlab denilen aleti bulmuştur. Bu aletle kâşif ve seyyahlar dünyayı dolaşırken yönlerini tayin ederlerdi. Yön bulma ve zamanlama aleti olan usturlab, şimdiki saat, pusula ve uydu cihazlarının ilk uygulamasıdır.

            Hollanda Utrecht Üniversitesi İslam bilim tarihi uzmanı Prof. Dr. Jan P. Hogendijk, “Bilimin Ortaçağ İslam kültüründe teknik olarak son derece üst düzeyde olduğunun farkına varmalıyız. Örneğin, güneş ve ay tutulmalarını önceden tahmin mümkündü” diyor.

            Prof. Dr. Yavuz Unat, “Ortaçağ İslâm Dünyasında Bilim ve Batıya Etkileri” adlı makalesinde şöyle demektedir: “İslâm Uygarlığındaki bilimsel çalışmalar 8. yüzyılda başlamış, 9. yüzyıldan itibaren üst düzeye çıkmış ve 16. yüzyıla kadar verimli ve etkin bir şekilde geliştirilmiştir.

            Müslüman matematikçilerin katkı yaptıkları alanlar geometri, cebir ve trigonometridir. Özellikle cebire yapılan katkılar göz kamaştırıcıdır ve bu katkılarla cebir İslâm matematikçileri tarafından bağımsız bir disiplin haline gelmiştir. Bu konuda Harezmî, Ebû Kamil, Kereci, Ömer Hayyam gibi matematikçilerin katkıları çok büyüktür. Trigonometri konusunda ise İslam matematikçilerinin katkıları olağanüstüdür.

            Ömer Hayyam’ın genelde matematiğin ve özelde analitik geometrinin gelişimi üzerindeki etkisi büyük olmuştur. Öyle ki çalışmaları, üçüncü dereceden denklemlerin çözümünde geometrik yaklaşımı Descartes’ın dönemine kadar, asırlar boyunca diğer matematikçiler tarafından aşılamamıştır.

            13. yüzyılda matematik ve astronomi bilgini Nasirüddin et-Tusî, Sinüs Teoremini bulan kişidir.

            İslâm Dünyası’nda, Arapça’da İlm-i heyet ya da İlm-i felek terimleriyle karşılanan astronomi, İslâm Dünyası’nın daha ilk dönemlerinden itibaren ilgiyle karşılanmıştır.

            İşte Batı, “Dünya dönüyor” dediği için Galileo gibi bilginleri engizisyonda yargılayıp idama mahkûm ederken, İslam âlemi, ilim ve fende altın çağını yaşıyordu. Batı geçmişini sorguladı, kendini karanlığa mahkûm eden kilisenin prangalarını kırdı. Endülüs Emevi devletinden ithal ettiği İslam medeniyetini geliştirerek bugünkü seviyeye ulaştı. Bugünün Batı medeniyetinin temellerinde İslam medeniyeti vardır. Kendi değerlerine düşman, Batının değerlerine hayran taklitçiler bu gerçeği görmeli ve Hristiyan âleminin kendileri için tespit ettikleri “Ortaçağ karanlığı” isimlendirmesini, İslam için kullanma cahilliğine düşmemelidir. İslam düşmanlığını bu cümle içinde gizleyerek papağan gibi aynı şeyleri tekrar edip politik gevezelik yapmamalıdır.

            Bugün ne oldu da gerileyip bu hale düştük? Kafayı buna yormalıyız. Geçmişimize küfrederek geleceğimizi inşa edemeyiz. Geçmişimizin güzelliklerini örnek alıp çağımızın imkânlarını da katarak daha ileriyi hedeflemeliyiz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Musab Seyithan Arşivi