Irkçı azınlığa oynamak
Almanya’da yaşayan Türk asıllı iki bilim insanının dünyayı kasıp kavuran koronavirüs salgınına çare olacak aşıyı bulması ırkçılığın ve yabancı düşmanlığının ne kadar yanlış olduğunu bir kez daha gösterdi.
Irkçılık ve yabancı düşmanlığı sadece Avrupa’da görülen bir hastalık değil.
Ne yazık ki Türkiye’de de bu illetin pençesine düşmüş, her fırsatta gariban Suriyelilere nefret kusan çok sayıda insan var.
Kim bilir, belki de savaştan kaçıp ülkemize sığınan Suriyeliler arasından gelecekte Türkiye’ye çok büyük hizmetleri olacak kişiler çıkacak.
Irkçılar ve yabancı düşmanları toplumun geneline göre küçük bir azınlığı oluştursalar da sonuçların bıçak sırtında olduğu seçimlerde bir tarafı öne geçirebilecek güce sahipler.
Avrupa’da bazı partilerin seçim öncesi birden bire ırkçı söylemler benimsemesinin altında da o kesimin oylarını alma arzusu yatıyor.
Türkiye’de de muhalefet partileri, özellikle CHP ve İYİ Parti aynı taktiğe başvuruyor.
Ülke seçim atmosferine girsin, Suriyeli mülteciler konusunu yine kaşıyacaklarından ve bin bir türlü yalanla yabancı düşmanlığı pompalayacaklarından emin olabilirsiniz.
Çünkü hitap ettikleri o lümpen kesim doğruyu yalandan ayıracak düşünce yetisine sahip değil.
Bugünlerde dile getirdikleri “Ülkeyi Katar’a sattınız” iddiasının hedefi de aynı.
Arap düşmanlığının toplumun bir kesiminde alıcısı olduğunu biliyorlar ve oraya oynuyorlar.
Öne sürdükleri iddiaların baştan sona hepsi asılsız.
Fakat bunun bir önemi yok.
Yalanlarının sorgusuz sualsiz tekrar edileceğinin farkındalar.
Muhalefetin yabancı düşmanı ırkçı azınlığa bel bağlaması ve söz konusu kesimdeki nefret duygularını körüklemesi oldukça tehlikeli.
Kısa vadede kendilerine oy olarak dönse bile kullandıkları zehirli dilin gelecekte kapanması güç toplumsal yaralara yol açacağı kesin.
Borsa İstanbul’un yüzde 10’unu Katar Yatırım Otoritesi satın aldı diye adeta kıyameti koparıyorlar.
Katar’ın Londra Borsası’nda yüzde 10,3 payı var.
Ayrıca Londra’nın sembollerinden biri sayılan ünlü alışveriş merkezi Harrods 2010’da Katarlılara satıldı.
Lüks AVM’nin bir önceki sahibi de Mısırlı zengin Muhammed el-Fayed idi.
İngiltere’de hiç kimse çıkıp da “Londra’yı Araplara sattınız” demedi.
Ülkesine yabancı yatırım geldiği için üzülen bir muhalefet sadece Türkiye’de olsa gerek.
Katar’ı hedef tahtasına oturtuyorlar, çünkü Doha’nın 15 Temmuz’da darbecilerin değil Türk halkının iradesinin yanında durmasından rahatsızlar.
Türkiye’deki yatırımlarının ekonomimize katkı sağlayacak ve bunun da hükümetin hanesine artı puan olarak yazılacak olmasından hoşnut değiller.
Dahası da var.
Türkiye’de muhalefet “Ülkeyi Katar’a sattınız” derken Ankara ve Doha arasındaki yakın işbirliğinden fena halde rahatsız olan Arap rejimleri ise Katar’ı aşağılamak için tam tersini söylüyor.
Onlar da “Türkiye’nin Katar’ı sömürdüğünü ve paralarını yediğini” iddia ediyor.
Gerçek şu ki ne ülke satılıyor ne de Katar sömürülüyor.
İki ülke karşılıklı menfaat temelinde işbirliği yapıyor.
Türkiye’nin Katar gibi başka müttefikleriyle de yakın ilişkileri var.
Örneğin Ukrayna.
Türkiye artık kabuğuna hapsolmuş o eski ülke değil.
Yabancı düşmanı ırkçı azınlığın ülkeyi eski günlere döndürme çabalarına da izin vermeyecek.