İsmail Yaşa
İsmail Yaşa İmam Hatipli olmak

İmam Hatipli olmak

İmam hatip liseleri Türkiye’de din eğitiminin ötesinde halkın birlik ve bütünlüğü için gerekli en önemli kurumlar arasında sayılır, bu nedenle ülkenin huzur ve güvenliğine kast etmek isteyen kesimler tarafından çeşitli bahanelerle hedef alınırlar.

Babam gibi ben de bir imam hatipliyim.

Eskiden öğrenciler için şapka giyme zorunluluğu varmış ve şapkaların üzerinde hangi okulun öğrencisi olduğunu gösteren renkli şeritler bulunuyormuş.

İmam hatip lisesi öğrencilerinin şapkalarındaki şerit beyazmış.

Geçenlerde eski fotoğraflara bakarken babamın o yıllarda çekilmiş siyah beyaz fotoğrafını görünce “Bu postacı da kim?” diye babama takıldım.

Konya İmam Hatip Lisesi’nde okurken hocalarımız da söz konusu şapkadan ve beyaz şeritten bahseder ve o dönemde hocaların öğrencilerine “Aman dikkatli olun. Beyaz rengin anlamı var. Leke kabul etmez. Okulumuzun adına yaraşır davranın” dediklerini anlatırlardı.

Bizler imam hatip lisesi öğrencileri olarak okulumuzla gurur duyarız.

Bunun mutlak anlamda bir tezkiye olmadığını, her yerde olduğu gibi imam hatip liselerinde de iyilerin yanında şeytana uyanlar çıkabileceğini de biliriz.

Kimsenin yanlışını savunacak ya da imam hatiplileri günahlardan korunmuş/masum ilan edecek değiliz.

Fakat imam hatiplilerin kategorik olarak aşağılanmasını ve okulumuza hakaret edilmesini de kabul edemeyiz.

Geçenlerde Türkiye’de sapıklığın propagandasını yapan birileri yine imam hatip liselerini hedef almış.

Bu tür saldırıların kahir ekseriyetinin arkasında din düşmanlığının yattığının farkındayız.

Söz konusu hakarete toplumdan ciddi tepki geldi ve olay yargıya intikal etti.

Ancak bu arada - benzer her olayda yaşandığı gibi – hakarete uğrayan kesim içinde tepkinin nasıl olması gerektiği konusunda tartışmalar yaşandı.

Türkiye’de İslam’a ve Müslümanların kutsallarına hakaret yeni bir şey değil ve büyük ihtimalle yine karşımıza çıkacak.

Dolayısıyla her olaydan sonra birbirimizle tartışmak yerine nasıl bir yol takip edeceğimiz konusunda artık bir karar vermeliyiz.

Bunları düşünürken bir başka gerçeği hatırladım.

Öğretmenliğinin son yıllarına rastladığım fakat öğrencisi olma şerefine ne yazık ki nail olamadığım çok değerli bir hocamız vardı.

Yıllarca Suriye’de ve Mısır’da eğitim gördüğü için Arapçasının mükemmel olduğu söylenirdi.

Tüm vaktini ilme adayan hocamızın gazete ve televizyondan ne kadar uzak olduğunu anlatmak için ilginç bir olaydan bahsedilir.

Öğrencilerden bazılarının muziplik olsun diye kendisine oldukça meşhur bir Türk aktörün adını vererek, “Hocam, evliyadan falanca hazretlerini tanıyor musunuz?” diye sordukları, hocanın da “Evladım, ismini ilk kez duyuyorum” dediği nakledilir.

Bu hikâye ne kadar doğru bilmiyorum ama o hocamız söz konusu aktörü tanımamakla hiçbir şey kaybetmedi.

Biz ise bugün dinimizle ve değerlerimizle alay edenleri takip etmekle o kadar meşgulüz ki sahabeden ve İslam âlimlerinden habersiziz.

Tepki gösterirken bile beş para etmez mahlûkların reklamını yaptığımızın ve uygunsuz konser görüntülerini hakareti kınama gerekçesiyle dahi olsa paylaşmanın caiz olmadığının farkında değiliz.

Ünlü Arap şairi El-Mütenebbi bir kasidesinde “Ve izâ etetke mezemmetî min nâkısın, fehiye’ş-şehâdetu lî biennî kâmilun” (Kendisi kusurlu olan biri beni sana kötülerse, bilesin ki bu benim mükemmel olduğumu gösterir) der.

İslam’a ve Müslümanlara hakaret edildiğinde şairin bu sözünü tekrarlayıp ve atalarımızın “İt ürür, kervan yürür” sözünü hatırlayıp yolumuza devam etmenin de gayet uygun bir tepki olacağına inanıyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
İsmail Yaşa Arşivi