İç buhran
Ne yaptığını bilmeyen, yaptığı işin sonucunda bilmez. Nasıl ki her şeyin bir yolu bir rotası vardır. Elbette ki insanların da Yolları rotaları olmalı ve belirli ideallerle hedefine ulaşmalı. ama maalesef hedefimize ulaşmak için bir idealimiz yok. İç buhran geçiriyoruz. Atalarımız diyor ki dalından kopan yaprağın, yönünü rüzgar tayin eder. Esefle söylüyorum ki gençlerimiz çok şuursuz bir şekilde Giyim kuşamları, giymiş oldukları tişörtlerdeki acayip yazıları, tıraşları ve benzeri durumları absürt hareketleri. Ben diyorum ki bunlar Müslüman ve Türkiye coğrafyasında yaşayan gençlerimize yakışmayan hareketler. Hani diyoruz ya büyüklerimizi saymak, küçüklerimizi sevmek...
Ben anlayamadım bu nasıl bir şey. Efendimiz diyor ki azınlık, yok hükmündedir. Ben her daim bilenleri tenzih ediyor ve o kardeşlerimi kutluyorum.
Yetkili merciler, etkili kişiler. Bu sorun hepimizin milli bir sorunudur. Eğitimin evde anne tarafından başlatılması, sokakta yaşlı ve bilgili kişiler tarafından çocukların en doğru bir şekilde uyarılması ve okullarımızda ise medari iftiharımız olan öğretmenlerimiz tarafından olgunlaştırılmasıdır. Bana sorarsanız eğitime ana sınıfında iken başlanmalıdır. Çocuklarımızın fiziki yapı ve ruh hallerini rehber öğretmenlerimizin öncülüğünde zekâ ve beceri durumlarına göre sınıflandırılması çok önemlidir. İlk öğretim ve liseye kadar da nasıl ki Matematik, Türkçe, tarih, coğrafya gibi derslerimiz var ise artık adı ne olacaksa. Genel kültür mü yoksa örf ve adetlerimiz mi olur bilemem.
Ancak hiç kalemi, defteri, silgisi olmayan bir ders olmalı.
Orta yaşın üstünde hayat tecrübeleri olan öğretmenlerimiz tarafından genel kültürün özü, ruhu anlatılacak. Mesela sokak lambası, telefon kabinleri ne için vardır neden zarar veriliyor. ? Toplu taşıma araçlarında nasıl davranış sergilemeleri gerekiyor. Bu konularda hayat dersleri verilmelidir.
Bunların yanında yapmış olduğumuz ve tarihe altın harflerle yazılmış savaşlarımızın, tarihi devletimizin arşiv defterlerinde kronolojik olarak yazılıdır. Bu tarihleri değiştirmek ve inkâr etmek mümkün değildir. Fakat savaşın tarihinden ziyade ruhu, stratejisi, özü anlatılmalıdır.
Şu boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi? En kesif orduların yükleniyor dördü beşi. Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya, kaç bin donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Nasıl olur bu kadar güçlü bir düşman karşısında galip gelmişiz hem savaşmış hem de onlarında yaralılarını tedavi ederek, bu güzel hareketlerimizle ders verip dünyaya örnek olmuşuz. İstanbul'un fethinde karadan O gemi nasıl yürütüldü? vesaire vesaire... Bunlar anlatılmalı tarih 1453 mü 1455 mi? Bana göre hiç bir anlam ifade etmez, ruhunu önemini anlatılırsak her daim Türkiye'mizin bütün sıkıntılarını daha iyi öğrenir, çözümü için mücadele eder, hiçbir zaman bir güç karşısında boynumuzu eğmeyiz.
Allah da eğdirmesin İnşallah.
Bunları örnek olarak yazdım. Ben bu coğrafyada doğdum. Türkiye yi çok seviyorum diyen kardeşlerim;
Yılda bir öğretmen bir öğrenci yetiştirilsin mantığıyla başlayıp, bu büyük sofrada benimde tuzum bulunsun diyen halkımızın ve ebeveynlerin yardımıyla acilen projeler üretilip teyakkuza geçme zamanı geldi geçiyor bile.
“Kâmil odur ki, koymalı bir yere eser, eseri olmayanın yerinde yeller eser” diye düşünüyorum.
Selam ve dua ile...